Türkçe
Din
Türk müziği, Türklerin yüzlerce yıldan beri geliştirdikleri, bugünkü özellikleri Selçuklu ve Osmanlı döneminde belirginleşen müziktir. Musiki, Osmanlı döneminde halk ve üst kültür çevrelerinde birbiriyle ilişkili, fakat karakterleri farklı iki ana dal olarak gelişmiştir. Osmanlı'nın son dönemindeki modernleşme hareketleriyle Batı etkisi görülmeye başlanmış, bu etki Cumhuriyet döneminde daha da artmıştır.
Türklerin İslamiyet'i kabullerinden çok önce dinî törenleri yöneten şaman, kam ya da baksı, elinde belirli sesler çıkaran demir parçalarının bağlı bulunduğu bir değnekle topluluğu etkiliyordu. Bu törenlerde davulun da önemli bir yeri vardır.
Hun Türklerinde, Uygur Türklerinde, Selçuklularda ve Osmanlılarda müziğe büyük yer ve önem veriliyordu. Ozanları ve kopuzcuları olmayan hiçbir Selçuklu ordusu yoktur.
Eski Türk hakanlarının saraylarında ve ordugâhlarında musiki takımları 9 kök denilen eserleri her gün çalardı.
İslam (Çoğunluk Sünni, Alevi)
İlgili etnik gruplar
Türk halkları, Anadolu halkları, İran halkları, Kafkas halkları
Türkler veya Türkiye Türkleri, çoğunlukla Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu'nun eski topraklarında yaşayan, Türk halkıdır. Türkiyesınırlarının dışında yaşayan Türkler (Oğuzlar), bugünkü Türkiye ile değil Osmanlı İmparatorluğu ile bağlantılı oldukları için Osmanlı Türkleri olarak da tabir edilirler.
Bazı araştırmacılara göre Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından önceki dönemlerde elinde bulundurduğu coğrafi alanlar (başlıcaKosova, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Kıbrıs, Gürcistan, Irak, Suriye) üzerinde İmparatorluk yıkıldıktan sonra kalan büyük Türk azınlıklar da Türkler sınıfına girer. Bununla birlikte Avrupa'ya Türkiye'den göç ederek yerleşmiş olan Türk göçmen toplulukları (özellikle Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Avusturya, Belçika ve Lihtenştayn'da bulunanlar) ile Kuzey Amerika ve Avusturalya'daki Türk göçmenler de Türkler grubuna girmektedirler.
Türkler

Osman Gazi
Mihrimah Sultan
Kanuni Sultan Süleyman
Dürrüşehvar Sultan
Abdülmecit

Safiye Ali
Mustafa Fehmi Kubilay
Halide Edip Adıvar
Mimar Kemalettin Bey
Feriha Tevfik

Namık Kemal
Cahide Sonku
Mustafa Kemal Atatürk
Sabiha Gökçen
Tevfik Fikret

Cahit Arf
Elif Şafak
Nuri Şahin
Tarkan
Orhan Pamuk
Toplam nüfus
Tahminen: 77 - 83 milyon
Türk halkları, Anadolu halkları, İran halkları, Kafkas halkları
Türkler veya Türkiye Türkleri, çoğunlukla Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu'nun eski topraklarında yaşayan, Türk halkıdır. Türkiyesınırlarının dışında yaşayan Türkler (Oğuzlar), bugünkü Türkiye ile değil Osmanlı İmparatorluğu ile bağlantılı oldukları için Osmanlı Türkleri olarak da tabir edilirler.
Bazı araştırmacılara göre Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından önceki dönemlerde elinde bulundurduğu coğrafi alanlar (başlıcaKosova, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Kıbrıs, Gürcistan, Irak, Suriye) üzerinde İmparatorluk yıkıldıktan sonra kalan büyük Türk azınlıklar da Türkler sınıfına girer. Bununla birlikte Avrupa'ya Türkiye'den göç ederek yerleşmiş olan Türk göçmen toplulukları (özellikle Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Avusturya, Belçika ve Lihtenştayn'da bulunanlar) ile Kuzey Amerika ve Avusturalya'daki Türk göçmenler de Türkler grubuna girmektedirler.
Türkler
Osman Gazi
Mihrimah Sultan
Kanuni Sultan Süleyman
Dürrüşehvar Sultan
Abdülmecit
Safiye Ali
Mustafa Fehmi Kubilay
Halide Edip Adıvar
Mimar Kemalettin Bey
Feriha Tevfik
Namık Kemal
Cahide Sonku
Mustafa Kemal Atatürk
Sabiha Gökçen
Tevfik Fikret
Cahit Arf
Elif Şafak
Nuri Şahin
Tarkan
Orhan Pamuk
Toplam nüfus
Tahminen: 77 - 83 milyon
Önemli nüfusa sahip bölgeler
Türkiye 60.000.000 [1
Almanya 2.193.000 - 3.500.000
Bulgaristan 746.664-1.000.000
Irak 500.000-3.000.000
Fransa 225.000 - 500.000
Hollanda 385.000 - 450.000
Birleşik Krallık 56.000 - 500.000
Özbekistan 200.000
Suriye 65.000 - 750.000
ABD 76.000
Yunanistan 130.000 - 200.000
Avusturya 55,000 - 250.000
Belçika 53.000 - 300.000
Avustralya 55.000 - 100.000
Rusya 95.430 - 150.000
Suudi Arabistan 26.000 - 150.000
İsviçre 45.000 - 100.000
Makedonya 77.959 - 200.000
Kosova 50.000 - 80.000
Romanya 44.500 - 85.000
Kanada 24.000
Azerbaycan 43.400
Mısır 38,000
Danimarka 31.000
Norveç 15.000
İtalya 13.500
Ukrayna 9.180
Etimoloji
"Türk" (veya Türük, Török, Törk) adı Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında


(Türük) veya 


(Türk)veya 




(Kök Türük veya bazı yabacı kaynaklarda Türk şeklinde geçer. "Türk/Türük" sözünün anlamı kaynaklara göre "türemek, miğfer, güçlü kuvvetli" olarak verilmektedir.
Türk adı, ilk dönemlerde belirli bir toplumun kavmî ismi olmak yerine siyasi mensubiyeti belirleyen bir isim olarak ortaya çıkar. Bu kelimenin türemekten çıktığı, olgunlukla çıktığı, töreli kanunlu anlamına geldiği rivayet edilmektedir. Kelimenin zaman içersinde kazandığı anlamlardan biri de güçlü, kuvvetli ve güzel manalarıdır. Türkî-i Çeşm (Güzel Göz), Türkî-i çin (güzel güneş) terkiplerinde de gördüğümüz Türk kelimesi özellikle Fars ve Arap şiirlerinde ortaya çıkar. Bir görüşe göre de Türk kelimesi Hakanlar Sülalesi olan Açiraoğulları'nın unvanıdır ve bu sülaleye mensubiyet Türk adı şeklinde anılır. Türk kelimesi ilk olarak Göktürk Devleti vasıtasıyla bir devletin adı olur ve bu devlete mensubiyeti bildirir.
Etimoloji
"Türk" (veya Türük, Török, Törk) adı Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında
Türk adı, ilk dönemlerde belirli bir toplumun kavmî ismi olmak yerine siyasi mensubiyeti belirleyen bir isim olarak ortaya çıkar. Bu kelimenin türemekten çıktığı, olgunlukla çıktığı, töreli kanunlu anlamına geldiği rivayet edilmektedir. Kelimenin zaman içersinde kazandığı anlamlardan biri de güçlü, kuvvetli ve güzel manalarıdır. Türkî-i Çeşm (Güzel Göz), Türkî-i çin (güzel güneş) terkiplerinde de gördüğümüz Türk kelimesi özellikle Fars ve Arap şiirlerinde ortaya çıkar. Bir görüşe göre de Türk kelimesi Hakanlar Sülalesi olan Açiraoğulları'nın unvanıdır ve bu sülaleye mensubiyet Türk adı şeklinde anılır. Türk kelimesi ilk olarak Göktürk Devleti vasıtasıyla bir devletin adı olur ve bu devlete mensubiyeti bildirir.
Tarihçe
Türk tarihinin başlangıcı
Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının milletleşme süreci onların avcı-toplayıcılıktan çiftçi-çobancılığa geçilmesi ile başlar. Türkleri oluşturacak insan topluluklarının MÖ 6000'lerde koyun yetiştiriciliğine başladığı düşünülmektedir. Bu tarih atlı göçebe Türk kültürünün başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu değişiklikler ile ilk Türk kültürü olan Anav kültürü ortaya çıkmıştır. Ata ilk binen kavim Türklerdir.
Türklerin atalarının MÖ 2500 ile MÖ 1700 yılları arasındaki Afanasiyevo kültürü ile başlayan ve MÖ 1700 ile MÖ 1200 yılları arasındaki Andronovo Kültürü ile devam eden dolikosefal mongolitlerle ortak yönleri bulunmayan Brakifesal ırka dayandıığını savunurlar. Bu ırkın savaşçı ve göçebe kültüre sahip olduğu, MÖ 1700 yılları sonrasında kitleler hâlinde Altay Dağları ile Tanrı Dağlarıarasındaki bölgeye yayıldığı bilinmektedir. Bilinen ilk Türk devleti İskitlerdir.
Türk tarihinin başlangıcı
Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarının milletleşme süreci onların avcı-toplayıcılıktan çiftçi-çobancılığa geçilmesi ile başlar. Türkleri oluşturacak insan topluluklarının MÖ 6000'lerde koyun yetiştiriciliğine başladığı düşünülmektedir. Bu tarih atlı göçebe Türk kültürünün başlangıcı olarak kabul edilebilir. Bu değişiklikler ile ilk Türk kültürü olan Anav kültürü ortaya çıkmıştır. Ata ilk binen kavim Türklerdir.
Türklerin atalarının MÖ 2500 ile MÖ 1700 yılları arasındaki Afanasiyevo kültürü ile başlayan ve MÖ 1700 ile MÖ 1200 yılları arasındaki Andronovo Kültürü ile devam eden dolikosefal mongolitlerle ortak yönleri bulunmayan Brakifesal ırka dayandıığını savunurlar. Bu ırkın savaşçı ve göçebe kültüre sahip olduğu, MÖ 1700 yılları sonrasında kitleler hâlinde Altay Dağları ile Tanrı Dağlarıarasındaki bölgeye yayıldığı bilinmektedir. Bilinen ilk Türk devleti İskitlerdir.
Orta Asya dönemi

MS 565 yılında dünya
Göktürk Kağanlığı, Gök Türkler veya Kök Türkler , Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında


(Türük) veya 


(Türk) veya 




(Kök Türük veya bazı yabacı kaynaklarda Türk şeklinde geçer (Çince: 突厥 Pinyin: Tūjué; Wade-Giles: T'u-chüeh, Guangyun: dʰuət-kĭwɐt), 552-744 yılları arasında Orta Asya ve Çin'de hükümdarlık sürdüren kağanlık.
Türk adı bugün kullandığımız şekli ile ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir. "Türk" adıyla kurulmuş ilk ve Türk adını resmî devlet ismi şekliyle kullanan ilk Türk devletidir.Devletin kurucusu ilk önderi Bumin Kağan'dır. Bumin Kağan'ın kardeşi İstemi Kağan ülkenin batı kanadını yönetirdi. Göktürkler komşuları olan Çin, Sasani (İran) ve Bizans İmparatorluğu ile askeri, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdular
Oğuzlar, Oğuz Kağan Destanı'na göre 24 boydan ve Kaşgarlı Mahmud'un Divânü Lügati't-Türk eserine göre 22 boydan oluşan en kalabalık Türk boyu. Günümüzde Türk nüfusunun çoğunluğu Oğuz boyundandır. Osmanlı İmparatorluğu'nu kuran Türk boyu Oğuzlardır.
Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz boyları; 24 Oğuz boyunu önce iki kolda (Bozoklar ve Üçoklar) daha sonra Oğuz Han'ın 6 oğluna ve son olarak da onların 4 oğluna ayırmaktadır. Listelerin kaynakları, Kaşgarlı Mahmud ve 14. yüzyılda yaşayan Reşideddin'e dayanmaktadır. Reşidüddin 24, Kaşgarlı Mahmud ise 22 boy saymaktadır.
MS 565 yılında dünya
Göktürk Kağanlığı, Gök Türkler veya Kök Türkler , Kül Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında
Türk adı bugün kullandığımız şekli ile ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir. "Türk" adıyla kurulmuş ilk ve Türk adını resmî devlet ismi şekliyle kullanan ilk Türk devletidir.Devletin kurucusu ilk önderi Bumin Kağan'dır. Bumin Kağan'ın kardeşi İstemi Kağan ülkenin batı kanadını yönetirdi. Göktürkler komşuları olan Çin, Sasani (İran) ve Bizans İmparatorluğu ile askeri, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdular
Oğuzlar, Oğuz Kağan Destanı'na göre 24 boydan ve Kaşgarlı Mahmud'un Divânü Lügati't-Türk eserine göre 22 boydan oluşan en kalabalık Türk boyu. Günümüzde Türk nüfusunun çoğunluğu Oğuz boyundandır. Osmanlı İmparatorluğu'nu kuran Türk boyu Oğuzlardır.
Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz boyları; 24 Oğuz boyunu önce iki kolda (Bozoklar ve Üçoklar) daha sonra Oğuz Han'ın 6 oğluna ve son olarak da onların 4 oğluna ayırmaktadır. Listelerin kaynakları, Kaşgarlı Mahmud ve 14. yüzyılda yaşayan Reşideddin'e dayanmaktadır. Reşidüddin 24, Kaşgarlı Mahmud ise 22 boy saymaktadır.
Codex Cumanicus’tan bir sayfa |
Balkanlar dönemi
Hunlar

MS 450 döneminde Balkanlar’da Hunlar
Türk boylarının Avrupa kıtasında, Balkanlardaki tarihleri MS 3. yüzyıla kadar kanıtlanmıştır. Hunlar, Gotlardan, Alanlardan ve Germen Taifallardan oluşturdukları yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak ilk defa 378 baharında Tuna'yı geçmişlerdir. Romalılardan karşılık görmeksizin Trakya'ya kadar ilerlemişlerdir. Roma imparatoru I. Theodosius'un ölüm yılı olan 395’te Hunlar yeniden Balkanlar’da hareketlenmişlerdir. Hunlar, MS 380 yılından itibaren Balkanlar’a egemenlik kurmuşlardır. Bölgenin büyük bir kısmında hâkim olan Hunlar, Slavlardan daha önemlidir.
Balkanlar’da yerleşen Hun idari yapılanması, idarede ve devlet içindeki Türk kavimlerinin yanında, birçok Ural kavmi, Germen kavimleri (Gotlar, Gepidler vb.), Slavlar, Sarmatlar gibi birçok kavmin beraber yaşadığı bir yapı olmuştur.
MS 453 yılında Attila'nın ölümü ile beraber Balkanlar’da Hun gücü zayıflamış ve sonrasında da Hunların idaresi ortadan kalkmıştır.
Hunlar
MS 450 döneminde Balkanlar’da Hunlar
Türk boylarının Avrupa kıtasında, Balkanlardaki tarihleri MS 3. yüzyıla kadar kanıtlanmıştır. Hunlar, Gotlardan, Alanlardan ve Germen Taifallardan oluşturdukları yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak ilk defa 378 baharında Tuna'yı geçmişlerdir. Romalılardan karşılık görmeksizin Trakya'ya kadar ilerlemişlerdir. Roma imparatoru I. Theodosius'un ölüm yılı olan 395’te Hunlar yeniden Balkanlar’da hareketlenmişlerdir. Hunlar, MS 380 yılından itibaren Balkanlar’a egemenlik kurmuşlardır. Bölgenin büyük bir kısmında hâkim olan Hunlar, Slavlardan daha önemlidir.
Balkanlar’da yerleşen Hun idari yapılanması, idarede ve devlet içindeki Türk kavimlerinin yanında, birçok Ural kavmi, Germen kavimleri (Gotlar, Gepidler vb.), Slavlar, Sarmatlar gibi birçok kavmin beraber yaşadığı bir yapı olmuştur.
MS 453 yılında Attila'nın ölümü ile beraber Balkanlar’da Hun gücü zayıflamış ve sonrasında da Hunların idaresi ortadan kalkmıştır.
Tuna Bulgarları
VII. yüzyılda Türk asıllı Bulgar kabileleri, hükümdarları Asparuh'un kumandasında Tuna'yı geçerek Batı Karadeniz ile Tuna nehri arasındaki bölgeye yerleşen Slavları hâkimiyetleri altına almışlardır.
Balkanlar’ın doğusuna yerleşen Bulgar boyları, devletleri içinde yaşayan büyük Slav nüfusuyla beraber yaşarken, bir süre sonra bu Slav boylarını kültürlerine doğru yönelip Slavlaşmışlardır.
Doğudan, Asya içinden, Kuzey Karadeniz step bölgesi yoluyla birbiri ardından gelen atlı göçebe Türk kavimleri, ya burada Dac, Trak ve Slav aslından yerli halkla karışmış, ortadan kaybolmuş (11. yüzyılda Oğuz aslından Peçenekler ve Uzlar gibi), yahut askerî egemen sınıf olarak Kuzeydoğu Balkanlar’da güçlü devletler kurmuşlardır. Bu sonuncular arasında, bir Türk boyu olan Kutrigurların 7. yüzyılda kurmuş oldukları Bulgar Hanlığı özellikle anımsanmalıdır. Bulgarların Dobruca'da bıraktıkları kitabelerde, hükümdar, “Han” unvanı ile anılır ve On İki Hayvanlı Türk Takvimi kullanılır. Bulgar Hanları 9-11. yüzyıllarda (1018'e kadar) Balkanlar'da Bizans İmparatorluğu'nun yerini almıştır. 13. ve 14. yüzyıllarda, yine Bulgaristan'da. Kıpçak/Kuman aslından Slavlaşmış Terteri ve Şişman Hanedanları hâkim oldu.
VII. yüzyılda Türk asıllı Bulgar kabileleri, hükümdarları Asparuh'un kumandasında Tuna'yı geçerek Batı Karadeniz ile Tuna nehri arasındaki bölgeye yerleşen Slavları hâkimiyetleri altına almışlardır.
Balkanlar’ın doğusuna yerleşen Bulgar boyları, devletleri içinde yaşayan büyük Slav nüfusuyla beraber yaşarken, bir süre sonra bu Slav boylarını kültürlerine doğru yönelip Slavlaşmışlardır.
Doğudan, Asya içinden, Kuzey Karadeniz step bölgesi yoluyla birbiri ardından gelen atlı göçebe Türk kavimleri, ya burada Dac, Trak ve Slav aslından yerli halkla karışmış, ortadan kaybolmuş (11. yüzyılda Oğuz aslından Peçenekler ve Uzlar gibi), yahut askerî egemen sınıf olarak Kuzeydoğu Balkanlar’da güçlü devletler kurmuşlardır. Bu sonuncular arasında, bir Türk boyu olan Kutrigurların 7. yüzyılda kurmuş oldukları Bulgar Hanlığı özellikle anımsanmalıdır. Bulgarların Dobruca'da bıraktıkları kitabelerde, hükümdar, “Han” unvanı ile anılır ve On İki Hayvanlı Türk Takvimi kullanılır. Bulgar Hanları 9-11. yüzyıllarda (1018'e kadar) Balkanlar'da Bizans İmparatorluğu'nun yerini almıştır. 13. ve 14. yüzyıllarda, yine Bulgaristan'da. Kıpçak/Kuman aslından Slavlaşmış Terteri ve Şişman Hanedanları hâkim oldu.
Peçenek ve Kuman Türk Boyları
Bulgarların Balkanlara gelişinden daha sonra 11. ve 12. yüzyıllarda Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uz Türkleri, Balkanlara göç etmişler ve bunların bir kısmı 15. yüzyıla kadar toplu olarak varlıklarını korumuşlardır. O dönemde Kumanlarla ticaret yapan Avrupalılar için 2500 kadar kelimeyi içine alan birKumanca sözlüğün (Codex Cumanicus) hazırlanmış olduğu bilinmektedir.
9. yüzyılın ilk yarısında, Hazar-Oğuz ittifakı baskısına dayanamayarak, kalabalık kütleler hâlinde İdil’i geçip yurtlarından çıkardıkları Macarların yerine,Don-Kuban havalisine gelmişlerdi (860-880 sıraları). Bu, büyük göçün ilk hareketi olmuştur. Macarları önlerinden süren Peçeneklerin gerisinde Oğuzlar, onların da gerisinde Kumanlar, Karadeniz'in kuzeyinden batıya yönelmişlerdir. İmparator K. Porphyrogennetos tarafından yazılan De Administrando Imperio’da (948-952’lerde) kaydedildiğine göre, Peçenekler 8 boy hâlinde idiler.10. yüzyıl ortalarında, Karadeniz’e dökülen nehirlerin kıyılarında olmak üzere, şöyle sıralanmışlardı: Çoban (Don), Tolmaç (Don’un denize döküldüğü bölgede), Külbey (Donets), Çor (Özi Nehri doğusu), Karabay (Özi-Bug arası), Ertim (Dinyester), Yula (Prut), Kapan (aşağı Tuna). İlk üçü Uzlar, Hazarlar, Alanlar ve Kırım bölgesi ile temas hâlinde; Yula boyu Macaristan, Kapan da Tuna Bulgarları ile sınırdaş bulunuyordu.
Osmanlı Türkleri Balkanlara girmeden önce, 12-14. yüzyıllarda Kıpçak/Kumanların bölgede üstün tarihî rolü yeterince vurgulanmamıştır. Özellikle, Dobruca'dan Akkerman'a kadar step bölgesinde yerleşmiş ve Hristiyan dinine geçmiş olan Kıpçak/Kumanlar çeşitli hanedanlar kurmuşlardır. Bunlardan bir grup, 14. yüzyıl ikinci yarısında Dobruca-Varna bölgesinde bir beylik kurmuştur (Merkezi Kalliakra); Dobrotiç ve bir Kuman adı taşıyan kardeşi Çolpan'ın Dobruca Beyliği, 1388'de I. Murad'ı metbü tanımış, 1393'te I. Bayezid bu beyliği Osmanlı ülkesine katmıştır. Özetle, Deliorman ve Varna'dan Tuna'ya kadar giden bölge daha Osmanlılardan önce gerçek bir Türk yerleşim alanı olmuştur.
Bulgarların Balkanlara gelişinden daha sonra 11. ve 12. yüzyıllarda Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uz Türkleri, Balkanlara göç etmişler ve bunların bir kısmı 15. yüzyıla kadar toplu olarak varlıklarını korumuşlardır. O dönemde Kumanlarla ticaret yapan Avrupalılar için 2500 kadar kelimeyi içine alan birKumanca sözlüğün (Codex Cumanicus) hazırlanmış olduğu bilinmektedir.
9. yüzyılın ilk yarısında, Hazar-Oğuz ittifakı baskısına dayanamayarak, kalabalık kütleler hâlinde İdil’i geçip yurtlarından çıkardıkları Macarların yerine,Don-Kuban havalisine gelmişlerdi (860-880 sıraları). Bu, büyük göçün ilk hareketi olmuştur. Macarları önlerinden süren Peçeneklerin gerisinde Oğuzlar, onların da gerisinde Kumanlar, Karadeniz'in kuzeyinden batıya yönelmişlerdir. İmparator K. Porphyrogennetos tarafından yazılan De Administrando Imperio’da (948-952’lerde) kaydedildiğine göre, Peçenekler 8 boy hâlinde idiler.10. yüzyıl ortalarında, Karadeniz’e dökülen nehirlerin kıyılarında olmak üzere, şöyle sıralanmışlardı: Çoban (Don), Tolmaç (Don’un denize döküldüğü bölgede), Külbey (Donets), Çor (Özi Nehri doğusu), Karabay (Özi-Bug arası), Ertim (Dinyester), Yula (Prut), Kapan (aşağı Tuna). İlk üçü Uzlar, Hazarlar, Alanlar ve Kırım bölgesi ile temas hâlinde; Yula boyu Macaristan, Kapan da Tuna Bulgarları ile sınırdaş bulunuyordu.
Osmanlı Türkleri Balkanlara girmeden önce, 12-14. yüzyıllarda Kıpçak/Kumanların bölgede üstün tarihî rolü yeterince vurgulanmamıştır. Özellikle, Dobruca'dan Akkerman'a kadar step bölgesinde yerleşmiş ve Hristiyan dinine geçmiş olan Kıpçak/Kumanlar çeşitli hanedanlar kurmuşlardır. Bunlardan bir grup, 14. yüzyıl ikinci yarısında Dobruca-Varna bölgesinde bir beylik kurmuştur (Merkezi Kalliakra); Dobrotiç ve bir Kuman adı taşıyan kardeşi Çolpan'ın Dobruca Beyliği, 1388'de I. Murad'ı metbü tanımış, 1393'te I. Bayezid bu beyliği Osmanlı ülkesine katmıştır. Özetle, Deliorman ve Varna'dan Tuna'ya kadar giden bölge daha Osmanlılardan önce gerçek bir Türk yerleşim alanı olmuştur.
Anadolu'dan Türklerin geçişi
Balkanlar’ın güneyinden, Anadolu'dan Türklerin Balkanlara gelip yerleşmesi, 1260'lara kadar iner. Kuzey Karadeniz bölgesinden gelen Türk orakları, zamanla Hristiyanlığı kabul edip yerli Slavlarla karıştıkları hâlde, Anadolu'dan gelen Müslüman Türkler, kendi din ve kültürlerini saklamayı başarmışlardır. İlk yerleşme, 1261'de Moğollardan kaçıp Bizans'a sığınan Selçuk Sultanı İzzeddin Keykavus'la gerçekleşmiştir. Moğol idaresinden kaçan otuz-kırk Türkmen obası, kutsal kişi Sarı Saltuk Baba ile İzzeddin Keykavus'un yanına gelmiş ve Bizans imparatoru tarafından Kuzey Dobruca’ya yerleştirilmiştir (1263). Başlangıçta, Müslüman Altın Ordu emiri güçlü Nogay'ın himayesi altına giren bu Anadolu Türkmen grubu, burada Baba-Saltuk kasabası ile başka kasabalar kurmuşlardır. 1332'de buradan geçen İbn Battuta, Baba kasabasını "Türklerin oturduğu bir şehir" olarak anar.
Anadolu'da ilk dönem

Dede Korkut Kitabı’ndan
10. yüzyılda Orta Asya'dan, çoklukla İran üzerinden Anadolu topraklarına yerleşen Oğuz-Türkmen başta olmak üzere pek çok boy Türk adı altında toplanmıştır. Türk adı Orta Asya'da Türk ırkına mensup ve Türkçe konuşan toplulukların Göktürkler döneminden beri ortak adıdır. Anadolu'da gittikçe azalan yerli nüfus yerini Türklere bırakmaya başlamış ve 10. yüzyılda kurulan Türkmen beylikleri sayesinde tüm Anadolu'da Türkçe konuşan topluluklar egemen toplum olmuştur.
Anadolu'ya ilk olarak Hun, Sabir, Hazar gibi Türk kavimleri akın yapmış olsa da bu akınlar genelde askerî amaçlı olmuştur. Ancak 9. ve 10. yüzyılda Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a gelen Kıpçak, Peçenek, Uz adlı Türk kavimleri Anadolu'ya Bizans eliyle geçirilmiş ve yerleştirilmiştir. Asıl Anadolu'nun Türk yurdu hâline dönüşmesi, doğudan gelen Oğuz-Türkmen göçleriyle olmuştur.
Dede Korkut Kitabı’ndan
10. yüzyılda Orta Asya'dan, çoklukla İran üzerinden Anadolu topraklarına yerleşen Oğuz-Türkmen başta olmak üzere pek çok boy Türk adı altında toplanmıştır. Türk adı Orta Asya'da Türk ırkına mensup ve Türkçe konuşan toplulukların Göktürkler döneminden beri ortak adıdır. Anadolu'da gittikçe azalan yerli nüfus yerini Türklere bırakmaya başlamış ve 10. yüzyılda kurulan Türkmen beylikleri sayesinde tüm Anadolu'da Türkçe konuşan topluluklar egemen toplum olmuştur.
Anadolu'ya ilk olarak Hun, Sabir, Hazar gibi Türk kavimleri akın yapmış olsa da bu akınlar genelde askerî amaçlı olmuştur. Ancak 9. ve 10. yüzyılda Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a gelen Kıpçak, Peçenek, Uz adlı Türk kavimleri Anadolu'ya Bizans eliyle geçirilmiş ve yerleştirilmiştir. Asıl Anadolu'nun Türk yurdu hâline dönüşmesi, doğudan gelen Oğuz-Türkmen göçleriyle olmuştur.
Büyük Selçuklu Dönemi

Büyük Selçuklu Devleti’nin Melikşah dönemindeki görünümü (1092)
Göçmen Türklerde bozkırdaki ırmakları geçiş büyük önem arz ediyordu. Oğuzname'de salı keşfeden kişi boyun önemli bir atası sayılmaktadır. Hanedanın atası olan Selçuk Bey tarafından temeli atılan bu devlet Bağdat'ı kendine başkent yaparak Abbasi halifesinin koruyucusu konumuna erişti. 1092 yılında Selçuklu hükümdarı Melikşah'ın ölümünden sonra bölünmeye uğradı. Selçuklular tarafından kurulan diğer devletler Kirman Selçuklu Devleti, Irak Selçuklu Devleti, Suriye Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti'dir. 1040-1157 yılları arasında hüküm süren Büyük Selçuklular, en güçlü oldukları dönemde Harezm, Horasan, İran, Irak, Suriye, Arap Yarımadası ve Doğu Anadolu'ya egemen olmuş bir Türk devletidir. Kapladıkları alan doğuda Balkaş ve Issık Gölleri, Tarım Havzası; batıda Ege ve Akdeniz sahilleri, kuzeyde Aral Gölü, Hazar Denizi,Kafkasya, Karadeniz; güneyde Arabistan dahil Umman Denizi'ne kadar ulaşıyordu (10.000.000 km2).
Haçlı savaşları ve Moğol istilası, Anadolu'da Oğuz-Türkmen yerleşmelerini yoğunlaştırmıştır. Selçuklu döneminde Çağrı bey döneminde yapılan ilk keşif ve akınlarda yurt arayan binlerce Türkmen aşireti Doğu Anadolu'ya girip Batı Anadolu'ya doğru yerleşmeye başlamıştır.
1071 Malazgirt Savaşı ve 1099 Bizans’ın Türk bölgelerine baskınlarında Bizans emrinde olan binlerce Türk unsuru zamanla Anadolu Selçuklu saflarına geçmiştir. Anadolu Selçuklu döneminde Orta Asya ve Azerbaycan üzerinden Anadolu'ya gelen Türkmen aşiretleri Batı Anadolu'ya yerleşmeye başlamıştır.
Beylikler döneminde doğudan gelen çok sayıda Türkmen aşireti, Anadolu'da Türk nüfusunun devam etmesine neden olmuştur. Germiyanoğulları,Osmanoğulları Karesioğulları ve Hamitoğulları gibi batıdaki Türkmen beylikleri, Türkmen göçlerinden beslenmişlerdir.
1200'lü yılların başında Orta Asya'da yaşayan Harzemşah Türkmenleri Moğol baskınından kaçarak Anadolu beyliklerine sığınmıştır. Orta Asya'daHotan, Semerkant, Kaşgar, Cent gibi şehirlerde yerleşik olarak yaşayan Türk boylarının pekçoğu Moğol istilasından kaçarak Anadolu'ya yerleşmişlerdir.
1243 yılında Anadolu'nun Moğol istilasına uğramasıyla ve Azerbaycan'da kurulan İlhanlılar devleti aracılığıyla pek çok Türk ve Moğol unsuru Anadolu'ya yerleşmiştir.
Büyük Selçuklu Devleti’nin Melikşah dönemindeki görünümü (1092)
Göçmen Türklerde bozkırdaki ırmakları geçiş büyük önem arz ediyordu. Oğuzname'de salı keşfeden kişi boyun önemli bir atası sayılmaktadır. Hanedanın atası olan Selçuk Bey tarafından temeli atılan bu devlet Bağdat'ı kendine başkent yaparak Abbasi halifesinin koruyucusu konumuna erişti. 1092 yılında Selçuklu hükümdarı Melikşah'ın ölümünden sonra bölünmeye uğradı. Selçuklular tarafından kurulan diğer devletler Kirman Selçuklu Devleti, Irak Selçuklu Devleti, Suriye Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti'dir. 1040-1157 yılları arasında hüküm süren Büyük Selçuklular, en güçlü oldukları dönemde Harezm, Horasan, İran, Irak, Suriye, Arap Yarımadası ve Doğu Anadolu'ya egemen olmuş bir Türk devletidir. Kapladıkları alan doğuda Balkaş ve Issık Gölleri, Tarım Havzası; batıda Ege ve Akdeniz sahilleri, kuzeyde Aral Gölü, Hazar Denizi,Kafkasya, Karadeniz; güneyde Arabistan dahil Umman Denizi'ne kadar ulaşıyordu (10.000.000 km2).
Haçlı savaşları ve Moğol istilası, Anadolu'da Oğuz-Türkmen yerleşmelerini yoğunlaştırmıştır. Selçuklu döneminde Çağrı bey döneminde yapılan ilk keşif ve akınlarda yurt arayan binlerce Türkmen aşireti Doğu Anadolu'ya girip Batı Anadolu'ya doğru yerleşmeye başlamıştır.
1071 Malazgirt Savaşı ve 1099 Bizans’ın Türk bölgelerine baskınlarında Bizans emrinde olan binlerce Türk unsuru zamanla Anadolu Selçuklu saflarına geçmiştir. Anadolu Selçuklu döneminde Orta Asya ve Azerbaycan üzerinden Anadolu'ya gelen Türkmen aşiretleri Batı Anadolu'ya yerleşmeye başlamıştır.
Beylikler döneminde doğudan gelen çok sayıda Türkmen aşireti, Anadolu'da Türk nüfusunun devam etmesine neden olmuştur. Germiyanoğulları,Osmanoğulları Karesioğulları ve Hamitoğulları gibi batıdaki Türkmen beylikleri, Türkmen göçlerinden beslenmişlerdir.
1200'lü yılların başında Orta Asya'da yaşayan Harzemşah Türkmenleri Moğol baskınından kaçarak Anadolu beyliklerine sığınmıştır. Orta Asya'daHotan, Semerkant, Kaşgar, Cent gibi şehirlerde yerleşik olarak yaşayan Türk boylarının pekçoğu Moğol istilasından kaçarak Anadolu'ya yerleşmişlerdir.
1243 yılında Anadolu'nun Moğol istilasına uğramasıyla ve Azerbaycan'da kurulan İlhanlılar devleti aracılığıyla pek çok Türk ve Moğol unsuru Anadolu'ya yerleşmiştir.
Anadolu Selçuklu Devleti
Anadolu Selçuklu Devleti, Selçukluların Anadolu'da kurduğu devlettir.
Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071’deki Malazgirt Savaşı'ndan sonra hızlandı. Özellikle Malazgirt Savaşı'ndan itibaren Müslüman Türkler Anadolu'ya akın etmiştir; ancak İslamiyet'ten önce de Anadolu ve Balkanlarda Türkler vardır. Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu’daki fetihleri batıya yayarak 1075'te İznik’i Bizans’tan aldı ve burayı başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti. Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlıların son Anadolu Selçuklu sultanını tahttan indirdikleri 1308'e kadar varlığını sürdürdü.
Anadolu Selçuklu Devleti, Selçukluların Anadolu'da kurduğu devlettir.
Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi 1071’deki Malazgirt Savaşı'ndan sonra hızlandı. Özellikle Malazgirt Savaşı'ndan itibaren Müslüman Türkler Anadolu'ya akın etmiştir; ancak İslamiyet'ten önce de Anadolu ve Balkanlarda Türkler vardır. Selçuklu komutanı Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu’daki fetihleri batıya yayarak 1075'te İznik’i Bizans’tan aldı ve burayı başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti. Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlıların son Anadolu Selçuklu sultanını tahttan indirdikleri 1308'e kadar varlığını sürdürdü.
Anadolu Türk beylikleri

Anadolu Beylikleri
Anadolu Beylikleri, Türklerin 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da kurdukları devletlerdir. Savaşın hemen ardından, özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da kurulan devletlere Birinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri, aynı dönemde; önce Anadolu'nun batı ucunda İznik'i başkent edinen, sonradan da Haçlı Seferleri nedeniyle başkentiniKonya'ya taşıyarak Orta Anadolu merkezli olarak devam eden Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflaması ve yıkılmasından sonra kurulan devletler ise İkinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri olarak ifade edilebilir.
Anadolu Selçukluları, Anadolu'daki Türkmen beylerini aşiretleriyle birlikte Bizans ve Kilikya sınırlarına yerleştirmişlerdi. Böylece Anadolu Selçukluları hem devletin sınırlarını güvence altına alıyor, hem de Türkmen beylerini denetim altında tutuyorlardı. Ama 1243'teki Kösedağ Savaşı'nda Moğollara yenilen Anadolu Selçuklu Devleti’nin Türkmenler üzerindeki denetimi zayıfladı. Bu savaşın ardından, Moğolların bir kolu olan İlhanlılar Anadolu’da denetimi ele geçirdiler. Bu süreçte uç beylikleri, önce İlhanlılara bağlı, sonra bağımsız devletlere dönüştüler. Bu beyliklerden biri olan Osmanlı Beyliği, zamanla bütün öbür beyliklerin topraklarını ele geçirdi ve bir imparatorluğa dönüştü.
Anadolu Beylikleri
Anadolu Beylikleri, Türklerin 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da kurdukları devletlerdir. Savaşın hemen ardından, özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da kurulan devletlere Birinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri, aynı dönemde; önce Anadolu'nun batı ucunda İznik'i başkent edinen, sonradan da Haçlı Seferleri nedeniyle başkentiniKonya'ya taşıyarak Orta Anadolu merkezli olarak devam eden Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflaması ve yıkılmasından sonra kurulan devletler ise İkinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri olarak ifade edilebilir.
Anadolu Selçukluları, Anadolu'daki Türkmen beylerini aşiretleriyle birlikte Bizans ve Kilikya sınırlarına yerleştirmişlerdi. Böylece Anadolu Selçukluları hem devletin sınırlarını güvence altına alıyor, hem de Türkmen beylerini denetim altında tutuyorlardı. Ama 1243'teki Kösedağ Savaşı'nda Moğollara yenilen Anadolu Selçuklu Devleti’nin Türkmenler üzerindeki denetimi zayıfladı. Bu savaşın ardından, Moğolların bir kolu olan İlhanlılar Anadolu’da denetimi ele geçirdiler. Bu süreçte uç beylikleri, önce İlhanlılara bağlı, sonra bağımsız devletlere dönüştüler. Bu beyliklerden biri olan Osmanlı Beyliği, zamanla bütün öbür beyliklerin topraklarını ele geçirdi ve bir imparatorluğa dönüştü.
Osmanlı Dönemi

Kıbrıs'ın Osmanlı İmparatorluğu'nda denizci olanPiri Reis tarafından Kitab-ı Bahriye adlı eserinde yer verdiği tarihi haritası.

Fatih'in İstanbul'a girişi

Günümüz Türk bayrağının 1844'te kabul edilmişOsmanlı tarzı
Osmanlı İmparatorluğu veya Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve Osmanlı Hanedanı’nın atası olan Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır. Devlet, Bilecik’e yakın Söğüt’te kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması 1299 yılında olmuştur. Buna karşın Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı Devleti'nin 1299'da Söğüt'te değil 1302'deYalova'da Bizans'a karşı yaptığı Bafeus Savaşı sonrasında devlet niteliğini kazandığını iddia etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Yalova'da kurulduğu iddiasına Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Niyazi Eruslu da destek vermiştir. Bu devlet, İstanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş olan Doğu Roma İmparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu Yeni Çağ'ı başlatan olay olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur. Ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı (ve 1553'te Fas kıyıları'na, doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu 29 eyaletten ve vergiye bağlanmış Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı. Devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur.Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar (1627) ve Lundy (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Hâkimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hâkimiyeti altında tutmayı başarmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir.
Osmanlı devletinin kurulmasıyla Orta Asya'dan gelen göçler kesilmemiştir. Akkoyunlu, Karakoyunlu Türkmenleri devletlerinin yıkılmasıyla Türkmen boyları Anadolu'ya yayılmışlardır. Orta Asya ve diğer bölgelerden göç Azeri Safevi Devleti’nin kurulmasına kadar sürmüştür. 1517 Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden sonra binlerce çadırlık Suriye, Irak, Dulkadirli Türkmenleri'nin bir kısmı Batı Anadolu'ya gönderilmiştir.

Osmanlı döneminde Anadolu'da yaşayan Türkmen boylarının bir kısmı Balkanlar'a geçirilerek oralara iskân ettirilmiştir ve bunlar Balkanlar’daki bugünkü Türk grupları oluşturmuşlardır.
1856 ve 1877 Rus-Osmanlı savaşı sonucuyla Anadolu'daki Türk ve Müslüman sayısı gittikçe artmaya; Rum ve Ermeni sayısı azalmaya başladı. Osmanlı kayıtlarına göre, bu dönemde Balkanlardan Anadolu’ya geri göç eden Türk nüfusu 3 milyon kadardır (Muhacir). Bu nüfusa Boşnak ve Arnavut kökenliler dâhil değildir.
1856-1877 Osmanlı-Rus savaşları ve 1 dünya savaşı sonucuyla Kafkasya bölgesinden Türk kökenli halklardan Nogaylar, Azeriler, Terekemeler, Ahıska Türkleri, Balkar, Karaçay gibi Türk topluluklarının göçü yaşanmıştır.
1792, 1860-63, 1874-75, 1891-1902 yıllarında Karadeniz'in kuzeyinde Rusların baskısı artması sonucu 2 milyona yakın Türk dili konuşan Kırım Tatarı ve Kazan Tatarları Anadolu'ya yerleşmiştir.
1914 resmî istatistiğine göre (Kars, Ardahan ve Artvin hariç; Arap ve Kürtler dahil) çoğunluğu Türk olan 13.4 milyon Müslüman vardır.
Göç

Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkan topraklarına dair etnik harita (1861)

2001 Nüfus sayımına göre Türk nüfus oranı:
Kıbrıs'ın Osmanlı İmparatorluğu'nda denizci olanPiri Reis tarafından Kitab-ı Bahriye adlı eserinde yer verdiği tarihi haritası.
Fatih'in İstanbul'a girişi
Günümüz Türk bayrağının 1844'te kabul edilmişOsmanlı tarzı
Osmanlı İmparatorluğu veya Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve Osmanlı Hanedanı’nın atası olan Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır. Devlet, Bilecik’e yakın Söğüt’te kurulmuştur. Osmanlı Devleti'nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması 1299 yılında olmuştur. Buna karşın Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı Devleti'nin 1299'da Söğüt'te değil 1302'deYalova'da Bizans'a karşı yaptığı Bafeus Savaşı sonrasında devlet niteliğini kazandığını iddia etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Yalova'da kurulduğu iddiasına Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Niyazi Eruslu da destek vermiştir. Bu devlet, İstanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş olan Doğu Roma İmparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu Yeni Çağ'ı başlatan olay olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur. Ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı (ve 1553'te Fas kıyıları'na, doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu 29 eyaletten ve vergiye bağlanmış Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı. Devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur.Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar (1627) ve Lundy (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Hâkimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hâkimiyeti altında tutmayı başarmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir.
Osmanlı devletinin kurulmasıyla Orta Asya'dan gelen göçler kesilmemiştir. Akkoyunlu, Karakoyunlu Türkmenleri devletlerinin yıkılmasıyla Türkmen boyları Anadolu'ya yayılmışlardır. Orta Asya ve diğer bölgelerden göç Azeri Safevi Devleti’nin kurulmasına kadar sürmüştür. 1517 Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden sonra binlerce çadırlık Suriye, Irak, Dulkadirli Türkmenleri'nin bir kısmı Batı Anadolu'ya gönderilmiştir.
Osmanlı döneminde Anadolu'da yaşayan Türkmen boylarının bir kısmı Balkanlar'a geçirilerek oralara iskân ettirilmiştir ve bunlar Balkanlar’daki bugünkü Türk grupları oluşturmuşlardır.
1856 ve 1877 Rus-Osmanlı savaşı sonucuyla Anadolu'daki Türk ve Müslüman sayısı gittikçe artmaya; Rum ve Ermeni sayısı azalmaya başladı. Osmanlı kayıtlarına göre, bu dönemde Balkanlardan Anadolu’ya geri göç eden Türk nüfusu 3 milyon kadardır (Muhacir). Bu nüfusa Boşnak ve Arnavut kökenliler dâhil değildir.
1856-1877 Osmanlı-Rus savaşları ve 1 dünya savaşı sonucuyla Kafkasya bölgesinden Türk kökenli halklardan Nogaylar, Azeriler, Terekemeler, Ahıska Türkleri, Balkar, Karaçay gibi Türk topluluklarının göçü yaşanmıştır.
1792, 1860-63, 1874-75, 1891-1902 yıllarında Karadeniz'in kuzeyinde Rusların baskısı artması sonucu 2 milyona yakın Türk dili konuşan Kırım Tatarı ve Kazan Tatarları Anadolu'ya yerleşmiştir.
1914 resmî istatistiğine göre (Kars, Ardahan ve Artvin hariç; Arap ve Kürtler dahil) çoğunluğu Türk olan 13.4 milyon Müslüman vardır.
Göç
Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkan topraklarına dair etnik harita (1861)
2001 Nüfus sayımına göre Türk nüfus oranı:
Türklerin Bulgaristan'dan Göçü (1878-1994)
YılSayı Not 1878-1912 350,000 93 Harbi, Balkan Savaşları
1923-33 101,507 1933 Razgrad Olayları
Eylül 193 97,181 1934 Balkan Antantı
Eylül 1940 21,353 1940 Craiova Anlaşması
1950 154, 198 Kore Savaşı
1952-68 24
1969-78 114,356
1979-88 10
1989 321,800 150,000'ni 1990'larda bulgaristan'a döndü.
1991-92 50,000
1993-94 70,000
Türklerin Yunanistan'dan Göçü
Yunanistan bölgesinden Türk göçleri birkaç şekilde gelişmiş, bu göçler sonucunda bölgede bir zamanlar hatırı sayılır nüfus oranına sahip Türkler, günümüzde sadece Batı Trakya’da kalmıştır.
Batı Trakya’nın 1923 yılındaki nüfusu 191.699’dur. Batı Trakya nüfusunun 129.120’si Türk (%67), 33.910’u Yunan (%18), 28.669’u Bulgar, geri kalan nüfusunu ise Ermeni ve Yahudi topluluğu oluşturmaktaydı.
YılSayı Not 1878-1912 350,000 93 Harbi, Balkan Savaşları
1923-33 101,507 1933 Razgrad Olayları
Eylül 193 97,181 1934 Balkan Antantı
Eylül 1940 21,353 1940 Craiova Anlaşması
1950 154, 198 Kore Savaşı
1952-68 24
1969-78 114,356
1979-88 10
1989 321,800 150,000'ni 1990'larda bulgaristan'a döndü.
1991-92 50,000
1993-94 70,000
Türklerin Yunanistan'dan Göçü
Yunanistan bölgesinden Türk göçleri birkaç şekilde gelişmiş, bu göçler sonucunda bölgede bir zamanlar hatırı sayılır nüfus oranına sahip Türkler, günümüzde sadece Batı Trakya’da kalmıştır.
Batı Trakya’nın 1923 yılındaki nüfusu 191.699’dur. Batı Trakya nüfusunun 129.120’si Türk (%67), 33.910’u Yunan (%18), 28.669’u Bulgar, geri kalan nüfusunu ise Ermeni ve Yahudi topluluğu oluşturmaktaydı.
1923 Yılında Batı Trakya Nüfusu
Şehirler Türk Yunan Bulgar Yahudi Ermeni
Gümülcine 59.967 8.834 9.997 1.007 360
Dedeağaç 11.744 4.800 10.227 253 449
Sofulu 14.736 11.542 55 .490 - -
İskeçe 42.671 8.728 522 220 114
Toplam 129.120 33.910 26.266 1.480 923
Osmanlı Devleti’nin yıkılma süreciyle birlikte yaşanan büyük savaşlarla gelen Türk ve Müslüman göçler Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte devam etmiş Türk-Yunan nüfus mübadelesi, Bulgaristan’dan Türklerin sürgün hareketleri, Kıbrıs’ta yaşanan olaylar ve sonucunda yaşanan savaş sonucuyla Kıbrıs'ta oluşan Türk göçü ve Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinden savaşlar ve ekonomik sebeplerle Türk toplumlarının önemli göç hareketleri olmuştur.
Şehirler Türk Yunan Bulgar Yahudi Ermeni
Gümülcine 59.967 8.834 9.997 1.007 360
Dedeağaç 11.744 4.800 10.227 253 449
Sofulu 14.736 11.542 55 .490 - -
İskeçe 42.671 8.728 522 220 114
Toplam 129.120 33.910 26.266 1.480 923
Osmanlı Devleti’nin yıkılma süreciyle birlikte yaşanan büyük savaşlarla gelen Türk ve Müslüman göçler Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte devam etmiş Türk-Yunan nüfus mübadelesi, Bulgaristan’dan Türklerin sürgün hareketleri, Kıbrıs’ta yaşanan olaylar ve sonucunda yaşanan savaş sonucuyla Kıbrıs'ta oluşan Türk göçü ve Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinden savaşlar ve ekonomik sebeplerle Türk toplumlarının önemli göç hareketleri olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Dönemi

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, başkenti Ankara olan ve Eski Dünya karaları denilen Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı noktada bulunan ülkedir. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu Yarımadası'nda, bir bölümü ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur.
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı sonunda yenilmesinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine kurulan ardıl devletler içinde tek bağımsız devlet olarak devletin Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki halkın büyük mücadelesi ile kurulmuştur. Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler ise Türkiye'nin (başlıca ardıl olmak bir yana) tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyeti ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesinin sahibidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, başkenti Ankara olan ve Eski Dünya karaları denilen Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı noktada bulunan ülkedir. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu Yarımadası'nda, bir bölümü ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur.
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı sonunda yenilmesinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine kurulan ardıl devletler içinde tek bağımsız devlet olarak devletin Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki halkın büyük mücadelesi ile kurulmuştur. Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler ise Türkiye'nin (başlıca ardıl olmak bir yana) tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyeti ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesinin sahibidir.
Türklerin ve Türkçülüğün yapısı

Atatürk; Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.
1939 tarihinde yayımlanan Yurt Bilgisi ders kitabından; "Türk ırkı Brakisefal’dir. Dünya üzerinde büyük bir tarih ve medeniyet yaratmış ve yaşatmış olan Türk ırkı benliğini en ziyade korumuş bir millettir. Türkler, tarihten önceki ve sonraki zamanlarda, yayıldıkları, göçtükleri geniş ülkelerde rast geldikleri ve yurtlarına komşu oldukları ırklarla karışmak mecburiyetinde kalmışlardır. Fakat bu karışmalar Türk ırkının kendine mahsus benliğini, vasfını kaybettirmemiştir. Ancak uzun zamanlar çokluk olan ırkların arasına karıştıkları vakit -bazı yerlerde- o ırkların içinde adlarını sanlarını ve dillerini unutmuşlardır. Türk Milleti bu suretle karıştığı ırkları yükseltmiş ve ilerletmiştir. Büyük Türk ırkı, kendine mahsus ad ve sanile ve ortaklaşa (müşterek) dili, kültürü, tarihi, anı (hatıra) larıyla, bugünkü millet tarifine uygun büyük bir varlıktır.
Eski Türkler içerisinde en kalabalık boy olan Oğuzların, büyük ölçüde bugünkü Azerbaycan ve Anadolu Türklerine benzediğine inanılmaktadır. Genellikle beyaz-buğday tenli, brakisefal (yuvarlak başlı), elmacık kemikleri gelişkin ama Mongoloid (Sarı) ırktaki gibi de çıkık değil. Göz kapaklarında ise çekikliğe rastlanmaz ve Mongoloid tipte bir çekiklik yoktur.
"Uzun boylu, uzun beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı ve göz kapakları çekik değil, badem gözlü bir ırk”.
Ziya Gökalp,Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri vermiştir: Bu milletin yakın zamana kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: 'Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasına sebep olursun' demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, 'Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiçbir içtimai zümreye mensup değilim' demeye mecbur edilmişti.Amerikalı Türkolog, Carter V. Findley, Dünya Tarihinde Türkler adlı eserinde, bugünkü Anadolu Türklerini; Orta Asya steplerinde başlayan ve Ankara'da son bulan bir otobüs yolculuğuna benzetir. Otobüs, Ankara'ya gelene kadar pek çok ara durakta durmuş ve bu ara duraklarda yolcuların kimileri inmiş ya da bazı yeni yolcular binmiş. Bu duraklarda Türkler pek çok kültürel etkileşime girmişler, yeni dinler tanımışlar fakat en önemli mirasları olan Türkçeyi korumayı başarabilmişlerdir. Türkçe, Anadolu Türklerinin ve Milleti'nin anlamlandırılmasında temel etkenlerin başında gelmektedir. İkincisi otobüs pek çok durakta durmuş olsa da Orta Asya'da kurulan medeniyetin getirdiği sağlam kültürel birikim ve miras, kimliklerini korumak için dayanak olmuştur.
Atatürk; Sofya Ataşemiliteri iken, verilen kostümlü baloya yeniçeri kıyafeti ile gitmiş ve etrafında derin bir hayranlık uyandırmıştır.
1939 tarihinde yayımlanan Yurt Bilgisi ders kitabından; "Türk ırkı Brakisefal’dir. Dünya üzerinde büyük bir tarih ve medeniyet yaratmış ve yaşatmış olan Türk ırkı benliğini en ziyade korumuş bir millettir. Türkler, tarihten önceki ve sonraki zamanlarda, yayıldıkları, göçtükleri geniş ülkelerde rast geldikleri ve yurtlarına komşu oldukları ırklarla karışmak mecburiyetinde kalmışlardır. Fakat bu karışmalar Türk ırkının kendine mahsus benliğini, vasfını kaybettirmemiştir. Ancak uzun zamanlar çokluk olan ırkların arasına karıştıkları vakit -bazı yerlerde- o ırkların içinde adlarını sanlarını ve dillerini unutmuşlardır. Türk Milleti bu suretle karıştığı ırkları yükseltmiş ve ilerletmiştir. Büyük Türk ırkı, kendine mahsus ad ve sanile ve ortaklaşa (müşterek) dili, kültürü, tarihi, anı (hatıra) larıyla, bugünkü millet tarifine uygun büyük bir varlıktır.
Eski Türkler içerisinde en kalabalık boy olan Oğuzların, büyük ölçüde bugünkü Azerbaycan ve Anadolu Türklerine benzediğine inanılmaktadır. Genellikle beyaz-buğday tenli, brakisefal (yuvarlak başlı), elmacık kemikleri gelişkin ama Mongoloid (Sarı) ırktaki gibi de çıkık değil. Göz kapaklarında ise çekikliğe rastlanmaz ve Mongoloid tipte bir çekiklik yoktur.
"Uzun boylu, uzun beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı ve göz kapakları çekik değil, badem gözlü bir ırk”.
Ziya Gökalp,Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri vermiştir: Bu milletin yakın zamana kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: 'Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasına sebep olursun' demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, 'Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiçbir içtimai zümreye mensup değilim' demeye mecbur edilmişti.Amerikalı Türkolog, Carter V. Findley, Dünya Tarihinde Türkler adlı eserinde, bugünkü Anadolu Türklerini; Orta Asya steplerinde başlayan ve Ankara'da son bulan bir otobüs yolculuğuna benzetir. Otobüs, Ankara'ya gelene kadar pek çok ara durakta durmuş ve bu ara duraklarda yolcuların kimileri inmiş ya da bazı yeni yolcular binmiş. Bu duraklarda Türkler pek çok kültürel etkileşime girmişler, yeni dinler tanımışlar fakat en önemli mirasları olan Türkçeyi korumayı başarabilmişlerdir. Türkçe, Anadolu Türklerinin ve Milleti'nin anlamlandırılmasında temel etkenlerin başında gelmektedir. İkincisi otobüs pek çok durakta durmuş olsa da Orta Asya'da kurulan medeniyetin getirdiği sağlam kültürel birikim ve miras, kimliklerini korumak için dayanak olmuştur.
Nüfus yapısı
“Türk” tabiri bugün temelde iki düzeyi belirtir. İlk kısımda veya dar anlamıyla eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarında ve yeni göçlerle çeşitli kıtalarda yaşayan Türkler (Türkiye Türkleri, Osmanlı Türkleri) belirtilir. İkinci kısımda veya geniş anlamıyla ise dünyadaki bütün Türk gruplarını belirtir. Bu ikinci kısım asli olarak Doğu Avrupa, Balkanlar, Türkiye, Orta Doğu, Kafkaslar, İran, Orta Asya, Sibirya, Doğu Türkistan, Moğolistan bölgesinde yaşar.
Burada, “Türkler” tabiri dar anlamıyla ele alınmıştır.
“Türk” tabiri bugün temelde iki düzeyi belirtir. İlk kısımda veya dar anlamıyla eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarında ve yeni göçlerle çeşitli kıtalarda yaşayan Türkler (Türkiye Türkleri, Osmanlı Türkleri) belirtilir. İkinci kısımda veya geniş anlamıyla ise dünyadaki bütün Türk gruplarını belirtir. Bu ikinci kısım asli olarak Doğu Avrupa, Balkanlar, Türkiye, Orta Doğu, Kafkaslar, İran, Orta Asya, Sibirya, Doğu Türkistan, Moğolistan bölgesinde yaşar.
Burada, “Türkler” tabiri dar anlamıyla ele alınmıştır.
Asli unsur
Osmanlı İmparatorluğu’nun eski topraklarında yaşayan ve Oğuz Türkleri merkezinde ortaklaşan Türk grubu bugün Balkanlar, Ege Adaları, Türkiye,Kıbrıs Adası ve Orta Doğu'da yerleşik bir halk ve asli unsur olarak yaşarlar.
Bu Türkler içinde Balkanlar’da yaşayanlar Türkiye Türkçesinin Rumeli kolunda yer alan ağızları; Ege Adaları, Türkiye, Kıbrıs Adası, Kafkaslar veOrta Doğu'da yaşayanlar da Türkiye Türkçesinin Anadolu kolunda yer alan ağızları konuşurlar.
Osmanlı İmparatorluğu’nun eski topraklarında yaşayan ve Oğuz Türkleri merkezinde ortaklaşan Türk grubu bugün Balkanlar, Ege Adaları, Türkiye,Kıbrıs Adası ve Orta Doğu'da yerleşik bir halk ve asli unsur olarak yaşarlar.
Bu Türkler içinde Balkanlar’da yaşayanlar Türkiye Türkçesinin Rumeli kolunda yer alan ağızları; Ege Adaları, Türkiye, Kıbrıs Adası, Kafkaslar veOrta Doğu'da yaşayanlar da Türkiye Türkçesinin Anadolu kolunda yer alan ağızları konuşurlar.
Yeni Göçler
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, 20. yüzyılda çeşitli sebeplerle başta Avrupa (Batı Avrupa) olmak üzere, Amerika, Avustralya ve Asya kıtalarındaki çeşitli ülkelere göç eden Türkler vardır.
Avrupa'ya Türkiye’den göç ederek yerleşmiş olan Türk göçmen toplulukları genellikle Batı Avrupa kısmında, özellikle Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Avusturya, Belçika ve Lihtenştayn'da bulunanlar. Bölgeye ilk göçlerinden günümüze birkaç kuşak geçmiştir. Amerika ve Avusturalya'daki Türk göçmenler de yine 20. yüzyıldan itibaren bu kıtalara göç etmişlerdir.
20. yüzyılda başlayan göçlerle birçok kıtaya göç eden Türkler, Türkiye merkezli bir Türk grubudurlar ve Türkiye Türkçesinin Anadolu kolunun içinde yer alan çeşitli ağızlar konuşurlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, 20. yüzyılda çeşitli sebeplerle başta Avrupa (Batı Avrupa) olmak üzere, Amerika, Avustralya ve Asya kıtalarındaki çeşitli ülkelere göç eden Türkler vardır.
Avrupa'ya Türkiye’den göç ederek yerleşmiş olan Türk göçmen toplulukları genellikle Batı Avrupa kısmında, özellikle Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Avusturya, Belçika ve Lihtenştayn'da bulunanlar. Bölgeye ilk göçlerinden günümüze birkaç kuşak geçmiştir. Amerika ve Avusturalya'daki Türk göçmenler de yine 20. yüzyıldan itibaren bu kıtalara göç etmişlerdir.
20. yüzyılda başlayan göçlerle birçok kıtaya göç eden Türkler, Türkiye merkezli bir Türk grubudurlar ve Türkiye Türkçesinin Anadolu kolunun içinde yer alan çeşitli ağızlar konuşurlar.
Türkiye’de Etnik Yapı
2007 yılında Milliyet Gazetesi'nin Konda Araştırma Şirketine yaptırdığı ve şirketin denekler ile tüm Türkiye çapında 47958 kişiyle evlerinde yüz yüze yaptığı bir anket neticesinde Türkiye'nin etnik yapısı deneklerin kendilerini tanımlamalarına göre şu şekilde ortaya çıkmıştır:
Araştırmada kullanılan kimlik grupları Toplamda % Deneklerin Söyledikleri Kimlik kategorileri Toplamda %
Türk 81,33 Türk 81,33
Yerel kimlik 1,54 Manav 0,59
Laz 0,28
Türkmen 0,24
Yurt içi bölge adı 0,22
Yörük 0,18
Anadolu Türk boyları 0,03
Asya Türkleri 0,08 Tatar 0,04
Azeri 0,03
Orta Asya Türk boyları 0,01
Kafkas kökenliler 0,27 Çerkes 0,19
Gürcü 0,08
Çeçen 0,004
Balkan kökenliler 0,22 Balkan ülkelerinden 0,12
Boşnak 0,06
Bulgaristan Türkü 0,04
Göçmenler 0,4 Muhacir 0,22
Balkan Göçmeni 0,16
Yurt dışı bölge adı 0,02
Müslüman Türk 1,02 Müslüman 0,58
Müslüman Türk 0,44
Alevi 0,35 Alevi 0,35
Genel tanımlayanlar 0,36 Türkiyeli 0,23
Dünyalı 0,12
Osmanlı 0,01
Kürt-Zaza 9,02 Kürt 8,61
Zaza 0,41
Arap 0,75 Arap 0,75
Müslüman olmayanlar 0,1 Ermeni 0,08
Rum ve Hıristiyan 0,01
Yahudi 0,004
Süryani 0,004
Roman 0,03 Roman 0,03
Diğer ülkelerden 0,05 Avrupalı 0,02
Diğer Asya Ülkelerinden 0,01
Rus 0,01
İranlı 0,004
Amerika-Afrika 0,004
TC vatandaşı 4,45 TC Vatandaşı 4,45
Toplam 100 100
Avrupa'da Yaşayan Türkler

Makedonya Cumhuriyeti etnik gruplar haritası (2002 yılı)

Kosova etnik gruplar haritası

Türkmeneli
Avusturya 300,000-350,000 Avusturya’daki Türkler
Azerbaycan 110,000 Azerbaycan’daki Türkler
Belarus 154
Belçika 200,000 Belçika’daki Türkler
Bosna-Hersek 50,000 Bosna Hersek’teki Türkler
Bulgaristan 746,664 Bulgaristan’daki Türkler Asli Nüfus
Hırvatistan 300 Hırvatistan’daki Türkler
Kıbrıs
Kuzey Kıbrıs 2,000
260,000Kıbrıs Türkleri Asli Nüfus
Çek Cumhuriyeti 1,700
Danimarka 70,000 Danimarka’daki Türkler
Estonya 24
Finlandiya 7,000 Finlandiya’daki Türkler Asli Nüfus
Fransa 500,000 Fransa’daki Türkler
Gürcistan 2,500 Gürcistan’daki Türkler Asli Nüfus
Almanya 3,500,000 Almanya’daki Türkler
Yunanistan

İstanbul, Büyükçekmece'de bulunan birYunus Emre heykelciği
Amerika kuruluşlu Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'nin nufüsunun %98.6'sını müslümanlar oluşturmaktadır.Yine, Türkiye'nin müslüman nüfusunun %80'ı Hanefi, %10'u Alevi ve %10'u Şafi mezheplerine bağlı olduğu tahmin edilmektedir.Milliyet gazetesinin 2007 senesinde yayınladığı geniş çaplı ankete göre, bu oran %82'si Sünni-Hanefi %5.73'ü ise Alevi-Şii olarak dağılmış ve yine nüfusun %9.06'sı Sünni-Şafiilerden oluşuyor. Yine aynı gazetenin verilerine göre Alevi nüfusun %12.2'si Türk, %57.8 Nusayri Arap ve %30'u ise Kürt-Zazalardan oluşuyor. ve alevi nüfusun çoğunluğunu Türk olmayan gruplar oluşturuyor.
Dünyadaki Türkiye Türklerinin inançlı olanları Müslüman’dırlar. Müslümanlığın çeşitli mezheplerine bağlıdırlar.
Türkiye Türklerinin hâricinde Türk boyları içinde bugün İslamiyet dışında, Ortodoksluk, Şamanizm, Budizm, Musevilik gibi inançlar da görülür.
2007 yılında Milliyet Gazetesi'nin Konda Araştırma Şirketine yaptırdığı ve şirketin denekler ile tüm Türkiye çapında 47958 kişiyle evlerinde yüz yüze yaptığı bir anket neticesinde Türkiye'nin etnik yapısı deneklerin kendilerini tanımlamalarına göre şu şekilde ortaya çıkmıştır:
Araştırmada kullanılan kimlik grupları Toplamda % Deneklerin Söyledikleri Kimlik kategorileri Toplamda %
Türk 81,33 Türk 81,33
Yerel kimlik 1,54 Manav 0,59
Laz 0,28
Türkmen 0,24
Yurt içi bölge adı 0,22
Yörük 0,18
Anadolu Türk boyları 0,03
Asya Türkleri 0,08 Tatar 0,04
Azeri 0,03
Orta Asya Türk boyları 0,01
Kafkas kökenliler 0,27 Çerkes 0,19
Gürcü 0,08
Çeçen 0,004
Balkan kökenliler 0,22 Balkan ülkelerinden 0,12
Boşnak 0,06
Bulgaristan Türkü 0,04
Göçmenler 0,4 Muhacir 0,22
Balkan Göçmeni 0,16
Yurt dışı bölge adı 0,02
Müslüman Türk 1,02 Müslüman 0,58
Müslüman Türk 0,44
Alevi 0,35 Alevi 0,35
Genel tanımlayanlar 0,36 Türkiyeli 0,23
Dünyalı 0,12
Osmanlı 0,01
Kürt-Zaza 9,02 Kürt 8,61
Zaza 0,41
Arap 0,75 Arap 0,75
Müslüman olmayanlar 0,1 Ermeni 0,08
Rum ve Hıristiyan 0,01
Yahudi 0,004
Süryani 0,004
Roman 0,03 Roman 0,03
Diğer ülkelerden 0,05 Avrupalı 0,02
Diğer Asya Ülkelerinden 0,01
Rus 0,01
İranlı 0,004
Amerika-Afrika 0,004
TC vatandaşı 4,45 TC Vatandaşı 4,45
Toplam 100 100
Avrupa'da Yaşayan Türkler
Makedonya Cumhuriyeti etnik gruplar haritası (2002 yılı)
Kosova etnik gruplar haritası
Türkmeneli
260,000Kıbrıs Türkleri Asli Nüfus
İstanbul, Büyükçekmece'de bulunan birYunus Emre heykelciği
Amerika kuruluşlu Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'nin nufüsunun %98.6'sını müslümanlar oluşturmaktadır.Yine, Türkiye'nin müslüman nüfusunun %80'ı Hanefi, %10'u Alevi ve %10'u Şafi mezheplerine bağlı olduğu tahmin edilmektedir.Milliyet gazetesinin 2007 senesinde yayınladığı geniş çaplı ankete göre, bu oran %82'si Sünni-Hanefi %5.73'ü ise Alevi-Şii olarak dağılmış ve yine nüfusun %9.06'sı Sünni-Şafiilerden oluşuyor. Yine aynı gazetenin verilerine göre Alevi nüfusun %12.2'si Türk, %57.8 Nusayri Arap ve %30'u ise Kürt-Zazalardan oluşuyor. ve alevi nüfusun çoğunluğunu Türk olmayan gruplar oluşturuyor.
Dünyadaki Türkiye Türklerinin inançlı olanları Müslüman’dırlar. Müslümanlığın çeşitli mezheplerine bağlıdırlar.
Türkiye Türklerinin hâricinde Türk boyları içinde bugün İslamiyet dışında, Ortodoksluk, Şamanizm, Budizm, Musevilik gibi inançlar da görülür.
Dinî Tarih
Türklerin dinî hayatını kısaca İslamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki ana kısma ayırabiliriz. İslamiyet’i kabul etmeden önce Tengricilik dinine tabi olan bu Asya topluluğu, önce yönetici kesiminin, daha sonra da halk tabakasının Müslümanlığı kabul etmesiyle İslam'ı inanç dünyalarının merkezine yerleştirmişlerdir. Zaman, zaman çeşitli sebeplerle (dış güçlerin yardımı vb.), mezhep çatışması (Alevi-Sünni anlaşmazlığı) yaşanmıştır. En önemli mezhep çatışması Yavuz Sultan Selim zamanında Şiiliğe tabi olmak isteyen Türkmenler yüzünden çıkmıştır. Bazı tarihçilere göre 155, bazılarına göre 8 veya 40 Alevi Türkmen, Yavuz Sultan Selim zamanında öldürülmüştür.
Türklerin dinî hayatını kısaca İslamiyet öncesi ve sonrası olmak üzere iki ana kısma ayırabiliriz. İslamiyet’i kabul etmeden önce Tengricilik dinine tabi olan bu Asya topluluğu, önce yönetici kesiminin, daha sonra da halk tabakasının Müslümanlığı kabul etmesiyle İslam'ı inanç dünyalarının merkezine yerleştirmişlerdir. Zaman, zaman çeşitli sebeplerle (dış güçlerin yardımı vb.), mezhep çatışması (Alevi-Sünni anlaşmazlığı) yaşanmıştır. En önemli mezhep çatışması Yavuz Sultan Selim zamanında Şiiliğe tabi olmak isteyen Türkmenler yüzünden çıkmıştır. Bazı tarihçilere göre 155, bazılarına göre 8 veya 40 Alevi Türkmen, Yavuz Sultan Selim zamanında öldürülmüştür.
Özellikler
Bugün yaklaşık 220 milyon konuşuru bulunan Türk dili, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerinin de yer aldığı Altay dil ailesinin en fazla konuşura sahip koludur. 19’uncu yüzyıl sonlarına doğru yoğunluk kazanan araştırmalarla Altay dilleri olarak adlandırılan Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri ile Fin-Ugor dilleri olarak anılan Fin, Macar ve Samoyed dillerinin Ural-Altay adında bir dil ailesi oluşturduğu düşüncesi, dünyada genel kabul görmüş bir kuramdı. Ancak, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren yürütülen dil bilimi araştırmalarıyla Ural ve Altay dillerinin bir dil ailesi oluşturamayacağı düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. Fin, Macar ve Samoyed dilleri ile Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri arasında benzerlikler bulunuyordu ama bu benzerlikler bir dil ailesi oluşturmaya yetecek ölçüde bir kaynak dilden miras kalan ortak dil ögesi icer miyordu.
Birbirinden ses, bicim ve söz varlığı özellikleri bakımından ayrılan sekiz ayrı lehçesiyle Çincenin, pek çok lehçesinin yanı sıra Urduca ile birlikte Hintçenin tek dil kabul edildiği ve buna göre dünyada en fazla konuşuru bulunan diller sıralamasında Çincenin birinci, Hintçenin dördüncü dil kabul edilmesi karsısında Türk dili de 220 milyona ulasan konuşuruyla sıralamada tek bir dil olarak kabul edilmelidir. Bu ölçütlerle Türk dili dünyada en fazla konuşuru bulunan diller arasında beşinci sırada yer almaktadır.Bu geniş Türk dili ailesi içinde Türkiye Türkçesi, eski Osmanlı coğrafyasında konuşulmaktadır.
Divanü Lügati't-Türk adlı eser, Kaşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça bir sözlüktür. Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olup, o dönemde yaşamış Türk boylarının dil özellikleri, Türk dilinin yaygınlığı hakkında güzel bilgiler veren kapsamlı ve önemli bir eserdir.
Bugün yaklaşık 220 milyon konuşuru bulunan Türk dili, Moğol ve Mançu-Tunguz dillerinin de yer aldığı Altay dil ailesinin en fazla konuşura sahip koludur. 19’uncu yüzyıl sonlarına doğru yoğunluk kazanan araştırmalarla Altay dilleri olarak adlandırılan Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri ile Fin-Ugor dilleri olarak anılan Fin, Macar ve Samoyed dillerinin Ural-Altay adında bir dil ailesi oluşturduğu düşüncesi, dünyada genel kabul görmüş bir kuramdı. Ancak, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren yürütülen dil bilimi araştırmalarıyla Ural ve Altay dillerinin bir dil ailesi oluşturamayacağı düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. Fin, Macar ve Samoyed dilleri ile Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri arasında benzerlikler bulunuyordu ama bu benzerlikler bir dil ailesi oluşturmaya yetecek ölçüde bir kaynak dilden miras kalan ortak dil ögesi icer miyordu.
Birbirinden ses, bicim ve söz varlığı özellikleri bakımından ayrılan sekiz ayrı lehçesiyle Çincenin, pek çok lehçesinin yanı sıra Urduca ile birlikte Hintçenin tek dil kabul edildiği ve buna göre dünyada en fazla konuşuru bulunan diller sıralamasında Çincenin birinci, Hintçenin dördüncü dil kabul edilmesi karsısında Türk dili de 220 milyona ulasan konuşuruyla sıralamada tek bir dil olarak kabul edilmelidir. Bu ölçütlerle Türk dili dünyada en fazla konuşuru bulunan diller arasında beşinci sırada yer almaktadır.Bu geniş Türk dili ailesi içinde Türkiye Türkçesi, eski Osmanlı coğrafyasında konuşulmaktadır.
Divanü Lügati't-Türk adlı eser, Kaşgarlı Mahmud tarafından Bağdat'ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça bir sözlüktür. Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olup, o dönemde yaşamış Türk boylarının dil özellikleri, Türk dilinin yaygınlığı hakkında güzel bilgiler veren kapsamlı ve önemli bir eserdir.
Türkiye Türkçesi
Türkiye Türkçesi dünya genelinde çok yaygın kullanılan önemli bir dildir. Avrupa Birliği kurumları tarafından yapılan araştırmaya göre dünyada 77 milyonun ana dili, ikinci dil olarak konuşanlarla birlikte 83 milyonun insanın konuştuğu bir dildir.
Türkiye Türkçesinde Arapça, Farsça, Fransızca vs. dillerden geçmiş kelimeler bulunurken, Türkçeden; Arapçaya, Farsçaya, Boşnakçaya, Yunancaya, Sırpçaya, Ermeniceye, İbraniceye, Bulgarcaya, İngilizce, Fransızca gibi dillere de geçen birçok kelime olmuştur.
Osmanlı döneminden beri geleneksel bir hâl alan Türkiye Türkçesi yazı dili, İstanbul ağzından temel almıştır. Bu ağzın özellikleri, yazı dili olarak klasikleşmiştir.
Türkçenin Anadolu'da kullanılmasında öncülük eden beylerden Karamanoğlu Mehmet Bey'in fermanı önemlidir. Beyliğinde fermanı şöyledir:
« Bugünden sonra divanda, dergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır. »
Sınıflandırma
Türkiye Türkçesi, varlığı tam olarak ispatlanamamış ortak Altay dil ailesine bağlı Türk dillerinin Oğuz öbeğine üye bir dildir. Türkiye Türkçesi dünyada en fazla konuşulan 15. dildir.
Türkiye Türkçesi dünya genelinde çok yaygın kullanılan önemli bir dildir. Avrupa Birliği kurumları tarafından yapılan araştırmaya göre dünyada 77 milyonun ana dili, ikinci dil olarak konuşanlarla birlikte 83 milyonun insanın konuştuğu bir dildir.
Türkiye Türkçesinde Arapça, Farsça, Fransızca vs. dillerden geçmiş kelimeler bulunurken, Türkçeden; Arapçaya, Farsçaya, Boşnakçaya, Yunancaya, Sırpçaya, Ermeniceye, İbraniceye, Bulgarcaya, İngilizce, Fransızca gibi dillere de geçen birçok kelime olmuştur.
Osmanlı döneminden beri geleneksel bir hâl alan Türkiye Türkçesi yazı dili, İstanbul ağzından temel almıştır. Bu ağzın özellikleri, yazı dili olarak klasikleşmiştir.
Türkçenin Anadolu'da kullanılmasında öncülük eden beylerden Karamanoğlu Mehmet Bey'in fermanı önemlidir. Beyliğinde fermanı şöyledir:
« Bugünden sonra divanda, dergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır. »
Sınıflandırma
Türkiye Türkçesi, varlığı tam olarak ispatlanamamış ortak Altay dil ailesine bağlı Türk dillerinin Oğuz öbeğine üye bir dildir. Türkiye Türkçesi dünyada en fazla konuşulan 15. dildir.
Resmî durum
Türkiye Türkçesi Türkiye, Kıbrıs, Irak, Balkanlar, Orta Asya ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Ayrıca bu dil, Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmî; Romanya, Makedonya, Kosova ve Irak'ın ise tanınmış resmî bölgesel dilidir.
Aynı öbek olan Oğuz öbeğinde bulunan Azerice ve Türkmence, İran, Azerbaycan, Afganistan, Gürcistan ve Türkmenistan'da konuşulur.
Türkiye Türkçesi Türkiye, Kıbrıs, Irak, Balkanlar, Orta Asya ve Orta Avrupa ülkeleri başta olmak üzere geniş bir coğrafyada konuşulmaktadır. Ayrıca bu dil, Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmî; Romanya, Makedonya, Kosova ve Irak'ın ise tanınmış resmî bölgesel dilidir.
Aynı öbek olan Oğuz öbeğinde bulunan Azerice ve Türkmence, İran, Azerbaycan, Afganistan, Gürcistan ve Türkmenistan'da konuşulur.
Lehçe ve ağızlar
Bugün Türk dilinin birçok lehçesi vardır. Sovyetler Birliği döneminde bu devletin sınırları içindeki Türk halklarının her birinin kullandığı ağızlar, yazı dili yapılmıştır. Böylece bir yapay uygulama ile birçok “dil” kurulmuştur. Bu şekilde oluşturulanlarla beraber bugün dünyada şu yazı dilleri vardır:
Türkçe
Azerice
Türkmence
Özbekçe
Kazakça
Kırgızca
Uygurca
Kırım Tatarcası
Nogayca
Gagavuzca
Çuvaşça
Tatarca
Başkurtça
Tuvaca
Altayca
Hakasça
Karayca
Karaçay-Balkarca
Yakutça
Türkiye Türkçesi bölgesi temelde iki ağız bölgesine ayrılır: Anadolu ağızları ve Rumeli ağızları. Anadolu ağızları, Anadolu toprakları ve civarındaki Türkçe ağızlarını kapsar, Rumeli ağızlarıBalkanlar’daki Türkçe ağızlarını kapsar.
Bugün Türk dilinin birçok lehçesi vardır. Sovyetler Birliği döneminde bu devletin sınırları içindeki Türk halklarının her birinin kullandığı ağızlar, yazı dili yapılmıştır. Böylece bir yapay uygulama ile birçok “dil” kurulmuştur. Bu şekilde oluşturulanlarla beraber bugün dünyada şu yazı dilleri vardır:
Türkçe
Azerice
Türkmence
Özbekçe
Kazakça
Kırgızca
Uygurca
Kırım Tatarcası
Nogayca
Gagavuzca
Çuvaşça
Tatarca
Başkurtça
Tuvaca
Altayca
Hakasça
Karayca
Karaçay-Balkarca
Yakutça
Türkiye Türkçesi bölgesi temelde iki ağız bölgesine ayrılır: Anadolu ağızları ve Rumeli ağızları. Anadolu ağızları, Anadolu toprakları ve civarındaki Türkçe ağızlarını kapsar, Rumeli ağızlarıBalkanlar’daki Türkçe ağızlarını kapsar.
Alfabe

Türklerin icadı olan Orhun (Göktürk) alfabesi
Tarihte Türkler, Orhun, Uygur, Arap, Mani, Brahmi, Süryani, Grek, İbrani, Kiril, Latin alfabelerini kullandılar. Türkiye'de 1928'den beri Latin alfabesi kaynaklı Türk alfabesi kullanılmaktadır.
Türkiye'de Türk Dil Kurumu, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla bağımsız bir kurum olarak kurulmuştur. Türk Dil Kurumu dilin yalınlaşması, Türkçe ile ilgili bilimsel araştırmaların yapılması, yabancı kökenli sözcüklerin değiştirilmesi ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Ancak 1983'te çıkarılan bir yasayla Türk Dil Kurumu, Atatürk'ün vasiyetine karşın kapatılarak aynı ad altında Başbakanlığa bağlı bir devlet dairesi kurulmuştur.
Türklerin icadı olan Orhun (Göktürk) alfabesi
Tarihte Türkler, Orhun, Uygur, Arap, Mani, Brahmi, Süryani, Grek, İbrani, Kiril, Latin alfabelerini kullandılar. Türkiye'de 1928'den beri Latin alfabesi kaynaklı Türk alfabesi kullanılmaktadır.
Türkiye'de Türk Dil Kurumu, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla bağımsız bir kurum olarak kurulmuştur. Türk Dil Kurumu dilin yalınlaşması, Türkçe ile ilgili bilimsel araştırmaların yapılması, yabancı kökenli sözcüklerin değiştirilmesi ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Ancak 1983'te çıkarılan bir yasayla Türk Dil Kurumu, Atatürk'ün vasiyetine karşın kapatılarak aynı ad altında Başbakanlığa bağlı bir devlet dairesi kurulmuştur.
Kültür

18.yüzyılda Anadolu'da diyar diyar gezen bir aşık.

Halide Edip Adıvar

Karagöz(sağ) ile Hacivat(sol).Ana madde:
18.yüzyılda Anadolu'da diyar diyar gezen bir aşık.
Halide Edip Adıvar
Karagöz(sağ) ile Hacivat(sol).Ana madde:
Türk kültürü
Altay dil grubuna mensup bir dil konuşan Türklerin kültürünün temeli, Orta Asya menşelidir. Anadolu uygarlıkları ve İslam uygarlıklarından gelen kültürün de birleşmesiyle Anadolu’daki Türk kültürü gelişmiştir. Selçuklu ve Osmanlı dönemiyle beraber melez bir kültür ortaya çıkmıştır. 1923 yılından itibaren yapılan devrimle Türkler, Batılı yaşam tarzını benimsemişlerdir.
Türk dilinin ve edebiyatının tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. Asrın sonlarına ve VIII. Asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlardır. Bunlar arasında yer alan 732'de Kültigin, 735'de Bilge Kağan, 720'de Tonyukuk adına dikilen Orhun Yazıtları gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üsluplarıylaTürk dili ve edebiyatının ve tarihinin şahaserleri arasında yer almaktadır. Bu dönemden günümüze ulaşan Türk destanları arasında Yaratılış, Saka, Oğuz Kağan, Göktürk, Uygur, Manas destanları sayılabilir. XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından önem arz eder.
Müzik alanında Türk halk müziği, Türk sanat müziği, Türk pop müziği gibi türler vardır.
Halk edebiyatı ve Aşık edebiyatı

Edebiyat

Türk şair, yazar ve düşünür Namık Kemal
Altay dil grubuna mensup bir dil konuşan Türklerin kültürünün temeli, Orta Asya menşelidir. Anadolu uygarlıkları ve İslam uygarlıklarından gelen kültürün de birleşmesiyle Anadolu’daki Türk kültürü gelişmiştir. Selçuklu ve Osmanlı dönemiyle beraber melez bir kültür ortaya çıkmıştır. 1923 yılından itibaren yapılan devrimle Türkler, Batılı yaşam tarzını benimsemişlerdir.
Türk dilinin ve edebiyatının tespit edilebilen en eski yazılı metinleri VII. Asrın sonlarına ve VIII. Asrın ilk yarısına ait olan dikili taşlardır. Bunlar arasında yer alan 732'de Kültigin, 735'de Bilge Kağan, 720'de Tonyukuk adına dikilen Orhun Yazıtları gerek muhtevaları, gerekse mükemmel dil ve üsluplarıylaTürk dili ve edebiyatının ve tarihinin şahaserleri arasında yer almaktadır. Bu dönemden günümüze ulaşan Türk destanları arasında Yaratılış, Saka, Oğuz Kağan, Göktürk, Uygur, Manas destanları sayılabilir. XIV. asırda yazıya geçirilen "Dede Korkut Kitabı" destan döneminin hatıralarını saklayan, gerek muhteva gerekse dil ve üslup mükemmeliyeti bakımından önem arz eder.
Müzik alanında Türk halk müziği, Türk sanat müziği, Türk pop müziği gibi türler vardır.
Halk edebiyatı ve Aşık edebiyatı
Edebiyat
Türk şair, yazar ve düşünür Namık Kemal
Türk edebiyatı
Türk edebiyatı, Türk dilinde yazılmış sözlü ve yazılı metinlerdir. Türklerin İslamiyet’i kabullerine kadar birçok alfabede yazılan eserler söz konusudur. İslamiyet’in birçok Türk boyunda yayılması ve gelişmesiyle beraber Arap alfabesine bazı harflerin eklenmesiyle oluşturulan alfabe ileOrta Asya, Anadolu ve Balkanlar’da birçok değerli eser meydana getirilmiştir. Arap asıllı alfabenin kullanılması Osmanlı döneminin öncesinde başlamıştır. Bu yeni dönemle beraber Arapça ve Farsça bilmek de Türkler arasında yayılmaya başlamış, bunun sonucunda bazı tabirler Türk diline taşınmıştır. Ancak, Türk dili geniş coğrafyasında yüzyıllarca hep kendi yapısıyla kullanılagelmiştir.
Orta Asya ve civarında Çağatay Türkçesi, Anadolu ve Balkanlar’da Osmanlı Türkçesi merkezinde oldukça değerli eserler yazılmıştır.
Türk edebiyatının tarihi yaklaşık 1500 yıl öncesine dayanmaktadır. Bilinen en eski Türk yazıları 8. yüzyıldan kalma Orta Moğolistan'daki Orhun Irmağı vadisinde bulunan Orhun Yazıtları'dır. Türklerin İslam'ı kabul ettikten sonraki edebiyat metinleri şiir, nesir, lügatler, fıkıh eserleri, peygamberler tarihi, şecere türü yapıtlardır. 15. yüzyılda Dede Korkut Kitabı ile devam eden destan türüne ek olarak, mektuplar, menakıplar, tarihler, tezkireler nesir türünün biçimleridir.
Türk halk edebiyatı, âşık ve tekke kollarıyla eski çağlardan beri süregelir. Halk edebiyatının bilmece, destan, masal, efsane, hikâye, atasözü, fıkra, menkıbe, deyim, oyun biçimleri vardır. Tekke edebiyatının nefes, ayin, ilahi, naat, mevlit, münacat kalıplarıyla gelen kolları günümüze ulaşmıştır. Halk edebiyatı yanında klasik edebiyat denilen Divan edebiyatı gelişmiştir. Batı'da roman türünün yaygınlaşmasıyla Türk edebiyatı da telif ve tercümelerle 1800'lerden başlayarak bu yöne eğilmiştir.
Türkiye'de Cumhuriyet döneminin ilk devrinde Millî Edebiyat hâkimdir. Halk diliyle yazan ve Genç Kalemler dergisinde toplanan yazarlar eserlerinde Türklüğü, vatanı, kurtuluş mücadelesini anlatmışlar; kendilerinden önceki bireye dönük Edebiyat-ı Cedidecileri eleştirmişlerdir. Bu devrin en önemli yazarlarına örnek olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Halide Edip Adıvar verilebilir. Millî Edebiyat'ın milliyetçi görünümü sonraki devirde Anadoluculuk ve halkçılık olarak edebiyata yansımıştır.Bu dönemde Beş Hececiler ve Yedi Meşaleciler grupları kurulmuştur.Daha sonra II. Dünya Savaşı ve savaşın siyasi etkileriyle toplumculuk ve köycülük akımları güçlenmiştir. Âşık ve tekke edebiyatı, modernleşmenin etkisiyle gücünü kaybetmiştir. Divan edebiyatından ise Dil Devrimi, Türkçenin ön plana çıkarılması ve değişen edebiyat akımlarıyla, Osmanlı'ya ait bir tür olarak vazgeçilmiştir.
Modern Türk edebiyatı öykü, roman, eleştiri, deneme, şiir ve tiyatro eseleri gibi hemen her türde örnekler içermektedir. Genellikle modernist bir çizgide seyretmekte olsa da postmodernizmin etkileri de yoğun olarak görülmektedir.
Türk edebiyatı, Türk dilinde yazılmış sözlü ve yazılı metinlerdir. Türklerin İslamiyet’i kabullerine kadar birçok alfabede yazılan eserler söz konusudur. İslamiyet’in birçok Türk boyunda yayılması ve gelişmesiyle beraber Arap alfabesine bazı harflerin eklenmesiyle oluşturulan alfabe ileOrta Asya, Anadolu ve Balkanlar’da birçok değerli eser meydana getirilmiştir. Arap asıllı alfabenin kullanılması Osmanlı döneminin öncesinde başlamıştır. Bu yeni dönemle beraber Arapça ve Farsça bilmek de Türkler arasında yayılmaya başlamış, bunun sonucunda bazı tabirler Türk diline taşınmıştır. Ancak, Türk dili geniş coğrafyasında yüzyıllarca hep kendi yapısıyla kullanılagelmiştir.
Orta Asya ve civarında Çağatay Türkçesi, Anadolu ve Balkanlar’da Osmanlı Türkçesi merkezinde oldukça değerli eserler yazılmıştır.
Türk edebiyatının tarihi yaklaşık 1500 yıl öncesine dayanmaktadır. Bilinen en eski Türk yazıları 8. yüzyıldan kalma Orta Moğolistan'daki Orhun Irmağı vadisinde bulunan Orhun Yazıtları'dır. Türklerin İslam'ı kabul ettikten sonraki edebiyat metinleri şiir, nesir, lügatler, fıkıh eserleri, peygamberler tarihi, şecere türü yapıtlardır. 15. yüzyılda Dede Korkut Kitabı ile devam eden destan türüne ek olarak, mektuplar, menakıplar, tarihler, tezkireler nesir türünün biçimleridir.
Türk halk edebiyatı, âşık ve tekke kollarıyla eski çağlardan beri süregelir. Halk edebiyatının bilmece, destan, masal, efsane, hikâye, atasözü, fıkra, menkıbe, deyim, oyun biçimleri vardır. Tekke edebiyatının nefes, ayin, ilahi, naat, mevlit, münacat kalıplarıyla gelen kolları günümüze ulaşmıştır. Halk edebiyatı yanında klasik edebiyat denilen Divan edebiyatı gelişmiştir. Batı'da roman türünün yaygınlaşmasıyla Türk edebiyatı da telif ve tercümelerle 1800'lerden başlayarak bu yöne eğilmiştir.
Türkiye'de Cumhuriyet döneminin ilk devrinde Millî Edebiyat hâkimdir. Halk diliyle yazan ve Genç Kalemler dergisinde toplanan yazarlar eserlerinde Türklüğü, vatanı, kurtuluş mücadelesini anlatmışlar; kendilerinden önceki bireye dönük Edebiyat-ı Cedidecileri eleştirmişlerdir. Bu devrin en önemli yazarlarına örnek olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Halide Edip Adıvar verilebilir. Millî Edebiyat'ın milliyetçi görünümü sonraki devirde Anadoluculuk ve halkçılık olarak edebiyata yansımıştır.Bu dönemde Beş Hececiler ve Yedi Meşaleciler grupları kurulmuştur.Daha sonra II. Dünya Savaşı ve savaşın siyasi etkileriyle toplumculuk ve köycülük akımları güçlenmiştir. Âşık ve tekke edebiyatı, modernleşmenin etkisiyle gücünü kaybetmiştir. Divan edebiyatından ise Dil Devrimi, Türkçenin ön plana çıkarılması ve değişen edebiyat akımlarıyla, Osmanlı'ya ait bir tür olarak vazgeçilmiştir.
Modern Türk edebiyatı öykü, roman, eleştiri, deneme, şiir ve tiyatro eseleri gibi hemen her türde örnekler içermektedir. Genellikle modernist bir çizgide seyretmekte olsa da postmodernizmin etkileri de yoğun olarak görülmektedir.
Müzik
Türk müziği
Türk müziği, Türklerin yüzlerce yıldan beri geliştirdikleri, bugünkü özellikleri Selçuklu ve Osmanlı döneminde belirginleşen müziktir. Musiki, Osmanlı döneminde halk ve üst kültür çevrelerinde birbiriyle ilişkili, fakat karakterleri farklı iki ana dal olarak gelişmiştir. Osmanlı'nın son dönemindeki modernleşme hareketleriyle Batı etkisi görülmeye başlanmış, bu etki Cumhuriyet döneminde daha da artmıştır.
Türklerin İslamiyet'i kabullerinden çok önce dinî törenleri yöneten şaman, kam ya da baksı, elinde belirli sesler çıkaran demir parçalarının bağlı bulunduğu bir değnekle topluluğu etkiliyordu. Bu törenlerde davulun da önemli bir yeri vardır.
Hun Türklerinde, Uygur Türklerinde, Selçuklularda ve Osmanlılarda müziğe büyük yer ve önem veriliyordu. Ozanları ve kopuzcuları olmayan hiçbir Selçuklu ordusu yoktur.
Eski Türk hakanlarının saraylarında ve ordugâhlarında musiki takımları 9 kök denilen eserleri her gün çalardı.
Geleneksel Türk Müziği
Halk müziği ve klasik Türk müziği arasında çok önemli bir bağ vardır. Nitekim türkülerin pek çoğunda klasik musiki makamları kullanılmıştır. Aynı şekilde, türkü, köçekçe, oyun havası, sirto, vb. halk musikisi formları klasik Türk musikisinde kullanılmıştır. İsmail Dede Efendi, Şakir Ağa, Şevki Bey gibi büyük klasik musiki bestekarlarının hemen hepsinin halk musikisi formlarını kullandıkları gözlemlenir.
Şehirlerde, saray çevresinde ve konaklarda Kâr, beste, semai, şarkı
Köylerde Türkü, bozlak, uzun hava, zeybek, oyun havası
Kışlalarda Mehter müziği
Halk müziği ve klasik Türk müziği arasında çok önemli bir bağ vardır. Nitekim türkülerin pek çoğunda klasik musiki makamları kullanılmıştır. Aynı şekilde, türkü, köçekçe, oyun havası, sirto, vb. halk musikisi formları klasik Türk musikisinde kullanılmıştır. İsmail Dede Efendi, Şakir Ağa, Şevki Bey gibi büyük klasik musiki bestekarlarının hemen hepsinin halk musikisi formlarını kullandıkları gözlemlenir.
Şehirlerde, saray çevresinde ve konaklarda Kâr, beste, semai, şarkı
Köylerde Türkü, bozlak, uzun hava, zeybek, oyun havası
Kışlalarda Mehter müziği
Klasik Türk Müziği
Osmanlı İmparatorluğu yalnız musiki sanatına değil musiki ilmine de büyük önem vermiştir. Türk müziğinin Arap, Acem, eski Yunan ve Bizans asıllı olduğunu ileri sürenler vardır. Ancak Klasik Türk Müziği genel nitelikleri bakımından Türk asıllıdır. Osmanlı uygarlığı her alanda büyük bir sentez geliştirdiği gibi, Türk müziği potasında yerel pek çok renk bu müziğin parçası haline gelmiş ve bunun karşılığında da Osmanlı musikisi devletin kapsadığı topraklar ve ötesine büyük etkilerde bulunmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu yalnız musiki sanatına değil musiki ilmine de büyük önem vermiştir. Türk müziğinin Arap, Acem, eski Yunan ve Bizans asıllı olduğunu ileri sürenler vardır. Ancak Klasik Türk Müziği genel nitelikleri bakımından Türk asıllıdır. Osmanlı uygarlığı her alanda büyük bir sentez geliştirdiği gibi, Türk müziği potasında yerel pek çok renk bu müziğin parçası haline gelmiş ve bunun karşılığında da Osmanlı musikisi devletin kapsadığı topraklar ve ötesine büyük etkilerde bulunmuştur.
Türk Halk Müziği
Halk türkülerinin ölçülü olanına kırık hava, ölçüsüz olanına uzun hava denir. Uzun havalar Anadolu'nun değişik bölgelerinde “bozlak, türkmani, maya, hoyrat, divan, ağıt” gibi adlarla anılır. Bunlar genellikle Karacaoğlan, Emrah, Ruhsati, Sümmani ve daha birçok tanınmış halk ozanının deyişleri üzerine yakılmıştır.
Halk türkülerinin ölçülü olanına kırık hava, ölçüsüz olanına uzun hava denir. Uzun havalar Anadolu'nun değişik bölgelerinde “bozlak, türkmani, maya, hoyrat, divan, ağıt” gibi adlarla anılır. Bunlar genellikle Karacaoğlan, Emrah, Ruhsati, Sümmani ve daha birçok tanınmış halk ozanının deyişleri üzerine yakılmıştır.
Klasik Batı Müziği
Türkiye'de Cumhuriyet döneminde girişilen devrim hareketleri sanat konularına da yöneldi. Daha çok Klasik Batı müziğine önem verildi.
1924'te Ankara'da Musiki Muallim Mektebi kuruldu. Osmanlı sarayındaki müzik topluluğu başkente getirilerek Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası adıyla konserler vermesi sağlandı.
Türkiye'de Cumhuriyet döneminde girişilen devrim hareketleri sanat konularına da yöneldi. Daha çok Klasik Batı müziğine önem verildi.
1924'te Ankara'da Musiki Muallim Mektebi kuruldu. Osmanlı sarayındaki müzik topluluğu başkente getirilerek Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası adıyla konserler vermesi sağlandı.
Popüler Müzik
1970'lerden sonra geniş halk kitlelerine hitap eden müziktir. Şu kategorilere ayrılır:
Türk Pop Müziği
Türkçe Rock Müziği (türevleri; Alternatif rock, Anadolu rock, Karadeniz rock, Metal)
Türkçe Dans Müziği
Türkçe Jazz
Arabesk müzik (türevleri; Arabesk-Pop müzik, Protest müzik, Özgün müzik)
Fantezi müzik (türevleri; Fantezi-Pop müzik), Hafif Sanat müziği)
1970'lerden sonra geniş halk kitlelerine hitap eden müziktir. Şu kategorilere ayrılır:
Türk Pop Müziği
Türkçe Rock Müziği (türevleri; Alternatif rock, Anadolu rock, Karadeniz rock, Metal)
Türkçe Dans Müziği
Türkçe Jazz
Arabesk müzik (türevleri; Arabesk-Pop müzik, Protest müzik, Özgün müzik)
Fantezi müzik (türevleri; Fantezi-Pop müzik), Hafif Sanat müziği)
Sanat

Sultanahmet Camii iç görünüşü, İstanbul
Mimaride dinî yapılar anıtsaldır. Yakın Çağ’a kadar temel üslup Koca Sinan'da belirginleşmiştir. Resimde ve heykelde din kültürünün etkisiyle gelişme olmamıştır ancak minyatür ve süsleme sanatlarında olmuştur. Türk sanatı çini, hat, ebru, seramik, tezhip ve halıcılıkta gelişmiştir. Müzik gerek sivil gerek askerî müzikte sanat müziğinden hafif müziğe çevrilir. Dinî müzik Türk müziğinin önemli unsurudur. Halk müziği, klasik ve arabesk özelliktedir. Türk sanat müziği çağdaş bir sesle, hafif müzik klasik ve pop müzikle gelişmektedir.
Türk edebiyatı şiir, hikâye, deneme, mizah, eleştiri dallarında eski ve yeni formatlarda dünya dillerine çevrilen eserler üretmektedir. Sözlü edebiyat geleneği, dini edebiyat formunda yaygındır ve en meşhuru kandillerde okunan mevlittir. Halk edebiyatında dünya kültürüne Nasreddin Hoca tanıtılmış, halk danslarıyla ve seyirlik sanatlarla tarihi kültür yapıları yaşatılmıştır
Sultanahmet Camii iç görünüşü, İstanbul
Mimaride dinî yapılar anıtsaldır. Yakın Çağ’a kadar temel üslup Koca Sinan'da belirginleşmiştir. Resimde ve heykelde din kültürünün etkisiyle gelişme olmamıştır ancak minyatür ve süsleme sanatlarında olmuştur. Türk sanatı çini, hat, ebru, seramik, tezhip ve halıcılıkta gelişmiştir. Müzik gerek sivil gerek askerî müzikte sanat müziğinden hafif müziğe çevrilir. Dinî müzik Türk müziğinin önemli unsurudur. Halk müziği, klasik ve arabesk özelliktedir. Türk sanat müziği çağdaş bir sesle, hafif müzik klasik ve pop müzikle gelişmektedir.
Türk edebiyatı şiir, hikâye, deneme, mizah, eleştiri dallarında eski ve yeni formatlarda dünya dillerine çevrilen eserler üretmektedir. Sözlü edebiyat geleneği, dini edebiyat formunda yaygındır ve en meşhuru kandillerde okunan mevlittir. Halk edebiyatında dünya kültürüne Nasreddin Hoca tanıtılmış, halk danslarıyla ve seyirlik sanatlarla tarihi kültür yapıları yaşatılmıştır
Mimari
Erken dönem Anadolu Türk mimarisi Türk kavimlerinin Anadolu’ya göç etmeye başladığı dönem ile Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu dönem arasındaki mimariyi inceler. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi mimarileri de özel bir önem arz etmektedir.
Türklerin çok değişik coğrafi koşullar, değişik kültür çevreleri içinde, uzun zaman aralığında oluşturduğu mimari eserler söz konusu edildiğinde, Anadolu Türk mimarisine özel bir yer tutmaktadır
Erken dönem Anadolu Türk mimarisi Türk kavimlerinin Anadolu’ya göç etmeye başladığı dönem ile Osmanlı Beyliği’nin kurulduğu dönem arasındaki mimariyi inceler. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi mimarileri de özel bir önem arz etmektedir.
Türklerin çok değişik coğrafi koşullar, değişik kültür çevreleri içinde, uzun zaman aralığında oluşturduğu mimari eserler söz konusu edildiğinde, Anadolu Türk mimarisine özel bir yer tutmaktadır
Beylikler Mimarisi
Hasankeyf
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
Malabadi Köprüsü
İsa Bey Camii
Yivli Minare
Hasankeyf
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası
Malabadi Köprüsü
İsa Bey Camii
Yivli Minare
Selçuklu Mimarisi
Gök Medrese
Sultanhanı
Alarahan
İshaklı Kervansarayı
Sarıhan Kervansarayı
Selime Sultan Türbesi
Hunad Hatun Külliyesi
Tutuşiye Medresesi
Gök Medrese
Sultanhanı
Alarahan
İshaklı Kervansarayı
Sarıhan Kervansarayı
Selime Sultan Türbesi
Hunad Hatun Külliyesi
Tutuşiye Medresesi
Anadolu Selçuklu Mimarisi
Akköprü
Karatay Medresesi
Çifte Minareli Medrese
Eğri Minare
Sultan Alaeddin Camii
Sultan Han
İnce Minareli Medrese
Akköprü
Karatay Medresesi
Çifte Minareli Medrese
Eğri Minare
Sultan Alaeddin Camii
Sultan Han
İnce Minareli Medrese
Osmanlı Mimarisi
Nusretiye Camii, Ortaköy Camii,Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Sadullah Paşa Yalısı, Kuleli Kışlası,Pertevniyal Valide Sultan Camii, Laleli Camii, Fatih Mezarı,Topkapı Sarayı,Sultanahmet Camii,Selimiye Camii,Sokullu Mehmet Paşa Camii,Drina köprüsü,Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü,Fatih Camii
Nusretiye Camii, Ortaköy Camii,Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Sadullah Paşa Yalısı, Kuleli Kışlası,Pertevniyal Valide Sultan Camii, Laleli Camii, Fatih Mezarı,Topkapı Sarayı,Sultanahmet Camii,Selimiye Camii,Sokullu Mehmet Paşa Camii,Drina köprüsü,Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü,Fatih Camii
Türk Mutfağı

Türk mutfağı
Türk mutfağı Türklerin millî mutfağıdır. Osmanlı kültürünün mirasçısı olan Türk mutfağı hem Balkan ve Ortadoğu mutfaklarını etkilemiş hem de bu mutfaklardan etkilenmiştir. Ayrıca Türk mutfağı yörelere göre de farklılıklar gösterir. Karadeniz mutfağı, Güneydoğu mutfağı, Orta Anadolu mutfağı gibi birçok yöreler kendilerine ait zengin bir yemek haznesine sahiptirler.
Türk mutfağı
Türk mutfağı Türklerin millî mutfağıdır. Osmanlı kültürünün mirasçısı olan Türk mutfağı hem Balkan ve Ortadoğu mutfaklarını etkilemiş hem de bu mutfaklardan etkilenmiştir. Ayrıca Türk mutfağı yörelere göre de farklılıklar gösterir. Karadeniz mutfağı, Güneydoğu mutfağı, Orta Anadolu mutfağı gibi birçok yöreler kendilerine ait zengin bir yemek haznesine sahiptirler.
Türk yöresel mutfakları

Türk Kahvesi
Osmanlı kültürünün mirasçısı olan Türk mutfağı kendi içerisinde yörelere göre bir takım farklılıklar barındıran çok zengin bir yemek yelpazesini içerir:
Marmara Bölgesi yemekleri
Akdeniz Bölgesi yemekleri
Ege Bölgesi yemekleri
Karadeniz Bölgesi yemekleri
İç Anadolu Bölgesi yemekleri
Doğu Anadolu Bölgesi yemekleri
Güney Doğu Anadolu Bölgesi yemekleri
Türk Kahvesi
Osmanlı kültürünün mirasçısı olan Türk mutfağı kendi içerisinde yörelere göre bir takım farklılıklar barındıran çok zengin bir yemek yelpazesini içerir:
Marmara Bölgesi yemekleri
Akdeniz Bölgesi yemekleri
Ege Bölgesi yemekleri
Karadeniz Bölgesi yemekleri
İç Anadolu Bölgesi yemekleri
Doğu Anadolu Bölgesi yemekleri
Güney Doğu Anadolu Bölgesi yemekleri
Spor
Türk spor tarihi Yaşar Doğu, Tanju Çolak, Cemal Kamacı, Naim Süleymanoğlu, Hamza Yerlikaya, Halil Mutlu, Nevin Yanıt, Nurcan Taylan, Süreyya Ayhan gibi millî sporcuların başarılarına rağmen toplumda (özellikle Türkiye’de) spor yapma yaygınlığı ve spora ayrılan bütçe çok geridir. En kabul gören spor futboldur. Geleneksel yağlı güreşi, cirit ve at yarışları ata sporu olarak sürerken avcılık, binicilik, kılıç, okçuluk, boks, atletizm, halter de dünya ve olimpiyat dallarında uluslararası başarı gösterilmektedir.
Türk spor tarihi Yaşar Doğu, Tanju Çolak, Cemal Kamacı, Naim Süleymanoğlu, Hamza Yerlikaya, Halil Mutlu, Nevin Yanıt, Nurcan Taylan, Süreyya Ayhan gibi millî sporcuların başarılarına rağmen toplumda (özellikle Türkiye’de) spor yapma yaygınlığı ve spora ayrılan bütçe çok geridir. En kabul gören spor futboldur. Geleneksel yağlı güreşi, cirit ve at yarışları ata sporu olarak sürerken avcılık, binicilik, kılıç, okçuluk, boks, atletizm, halter de dünya ve olimpiyat dallarında uluslararası başarı gösterilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder